EMEA bölgesinin en çok dinlenen 889’uncu podcast’i Gerekli Detay’a hepiniz hoş geldiniz.
Birinci sezonun sıfırıncı bölümüne hoş geldiniz. Şükür kavuşturana diyelim. Bir önceki bonus bölümde zaten genel bir toparlamıştık. İşte bu zamana kadar neredeydik, neden ara verdik falan. Girmiyorum o yüzden bu konulara.
Ama bugünün konusunu çok seveceksiniz, emin olun. Ben size boş işlerle geliyor muyum hiç? Gelmiyorum. Etrafınızdaki bütün sıkıntılı tipleri anlamanıza ve “Hee demek ondanmış.” demenize sebep olabilecek bir şey anlatacağım size.
Bu bölümde konumuz, Dunning – Kruger Etkisi. Justin Kruger ve David Dunning isimli iki bilim insanının 1999 yılında Cornell Üniversitesi’nde yaptıkları çalışma sonrasında ortaya atılan bir etki bu. 2000 yılında da bu ikiliye Nobel ödülü kazandırıyor bu çalışma. Çalışmanın başlığı çok iyi: “Beceriksiz ve Farkında Değil: Kişinin kendi yetersizliğini fark etmedeki zorlukları, şişirilmiş öz değerlendirmelere nasıl yol açıyor?”
Peki bu etkinin olayı ne? Aslında makalenin başlığından da az çok anlaşılır bir şey bu. Bir kişi, bir şeyi doğru düzgün bilmiyorsa, konu hakkında yeterli bilgisi yoksa; kendini bu konuda ortalama hatta ortalamanın üzerinde bilgiye sahip biri sanabiliyor. Yani bilmediği bir konu üzerinde, ahkam kesebiliyor. Bilgisiz, tecrübesiz olduğu konuda özgüveni tavan yapıyor. Benzer şekilde, kişinin bir konu üzerinde uzmanlığı arttıkça; özgüveni dramatik bir şekilde azalıyor. “Daha öğrenecek çok şey var.” düşüncesine giriyor insanlar. Kendilerini ezmeye, küçük görmeye başlıyorlar. Hiçbir zaman “Ben biliyorum” diyemiyorlar.
Bu bir ego konusu değil arkadaşlar. Yani “En kral benim, ben bilirim” durumundan bahsetmiyoruz sadece. Bir araştırma grubuna da mantık testi yapılmış mesela. Testten düşük puan alanları toplayıp bir mini ders anlatmışlar. Sonra tekrar test yapmışlar. Dersi alan, başka bir deyişle bir şeyler öğrenen katılımcılar, ikinci sınavdan sonra, ilk sınavda nasıl çuvalladıklarını kabul etmişler. Yani bir şeyler öğrenir öğrenmez “Ooohoo ben hiçbir şey bilmiyormuşum ki” durumuna düşmüşler. Yani mevzu, “yok ya ben biliyorum her şeyi, bu çok saçma” durumu değil. Yıllardır atasözlerine konu olan durum. Buğdayın tanesi çok oldukça, boynu bükülüyor aşağı doğru. O hesap.
Kendimizi yanlış değerlendiriyoruz. İyi de olsa, kötü de olsa; kendimizi yanlış değerlendiriyoruz. Çıkalım dışarı soralım. İyi bir insan mısın? Evet. Herkes iyi bir insan. O zaman neden sıkıntı yaşıyoruz toplumda? Ya da mesela, akraba ilişkileri ile ilgili söylenen şeyler vardır ya. İşte benim dayım şöyle şunun halası böyle falan. Herkesin kendi ailesi iyi ama fark ettiniz mi? Burada bir sıkıntı var. Çünkü başkasının teyze, yenge falan dediği kişi sensin ya da senin annen falan. E herkes akrabalarından şikayetçi. Sen diyorsun ki bende bir problem yok. Nasıl oluyor bu iş?
Trafiğe çıkıp soralım mesela. Bu arada ben “mesela” diyip duruyorum ama bu bölüme konu olan akademik çalışmada bunlar zaten yapılmış. ABD’deki şöförlere sormuşlar. %88’i “Ben ortalamanın üzerinde bir şöförüm” demiş. Ama şimdi birileri kötü, birileri hata yapıyor ki trafikte bu kadar sıkıntı çıkıyor değil mi? Kim yapıyor bu hataları? Toplumsal konularda herkesin bir fikri var. Ekonomi, sanat, sağlık vs. Herkes bir şeyler biliyor. Memleket olarak bazı klasiklerimiz var. Çok severiz mesela kahvede oturup çay içerken hükümet kurmayı ya da dağıtmayı. Her mahallede en az 3-5 kişi var Amerika’yı tamamen çözmüş durumda mesela. En ufak bir tarih bilgisi yok, çözmüş ama durumu.
Spora başlıyorsun, sarkar diyor. Bizim dükkanda bir çocuk vardı, kalp krizi geçirdi diyor. Bu kadar mı mesela? Spor yapınca otomatik olarak ölüyor muyum? “Ben uyarımı yapayım da” diyor ve geçiyor. Çok delirtici değil mi?
Hatırlayanlar vardır. COVID başlangıcında EBA çöktü. Herkes yüklenince sistemde sıkıntılar olmaya başladı. Twitter’da bir baktım, ablanın biri yazmış. Gelin size anlatayım EBA neden çöktü diyor. Okudum. İşte yok bakır teller şöyleymiş, altyapı böyleymiş. 81 ilde şu olunca bu sorun olmazmış. Köyde internet yavaş falan ya dedim ne alakası var? Bunların her biri, istemci tarafı ile alakalı. Sunucuya dair hiçbir şey söylememiş. Altında onlarca yorum var. İşte sayenizde bilgileniyoruz, çok haklısınız. Başkası gelip, bir de şu var diyip başka şeyler ekliyor ama eklediği şeyin konumuzla hiç alakası yok falan. Hanımefendi kimdi hatırlamıyorum, ama verified bir hesaptı, tiki vardı. Alıntıladım tweet’i. Dedim arkadaşlar merhaba. EBA bu yüzden çökmedi. Teşekkürler.
Neden bunu dedim mesela? Bu rahatlık bana nereden geliyor? Çünkü EBA çöktüğünde onu düzelten ekipte ben de çalışıyordum. Müdahale edilmiş. Sorun tespit edilmiş. Çözüm bulunmuş. Her şey hazır yani. Bu zamana kadar benim bir gram faydam yok. Çözüm bulununca, gel şuna bir el at, böyle böyle bir iş var dediler. Gittim ben de. EBA düzeldi. Yetkililer kontrolünü yaptı. Elinize sağlık, kolay gelsin. Hadi eyvallah. Bitti. Bu kadar.
Konumuz EBA’da ne olduğu değil. Yoğunluk olur, network yetmez, donanım yetmez. O olur bu olur. Olur yani böyle şeyler. Keşke olmasa ama oluyor kriz anlarında. Düşünsene koskoca Facebook kendini internet’ten silmişti bir ara. Olabiliyor demek ki işte. Hatalar yapılabiliyor. Gözden kaçan şeyler olabiliyor. Ama Twitter’da konuşan hanımefendinin söyledikleriyle hiçbir ilgisi yok.
Özetle kıymetli arkadaşlarım. Bir grafik düşünün. Dikeyde 0 – 100 özgüven. Yatayda 0 – 100 tecrübe. Tecrübesi, bilgisi olmayanın özgüveni tavanda. Sonra bilgi miktarı arttıkça, uzmanlaşma süreci boyunca özgüven yerlerde. Sonra kişi uzman oluyor, özgüveni yerine geliyor. Ama hâlâ tavanda değil. Belirli bir düzeyde kalıyor.
Şimdi gelelim üzücü kısma. En başta ne demiştim? Etrafınızdaki bütün sıkıntılı tipleri anlamanıza ve “Hee demek ondanmış.” demenize sebep olabilecek bir şey anlatacağım size. Dunning – Kruger Etkisi dediğimiz şeyi yaşıyorsanız, maalesef bunu fark etmiyorsunuz arkadaşlar. Yani o sıkıntılı kişi, siz olabilirsiniz.
Peki ne yapacağız? Eğer bu etkiden muzdarip biri varsa karşınızda, sakin kalmaya çalışın. Yazılı bir şekilde, belgeye dayalı bir şekilde anlatmaya çalışın konuyu. Hani ne bileyim, o pozisyon ofsayt mı değil mi kavgasına girmeyin. Açın futbol kural kitabını, öğrensin. Öğrenince bir anda “Hee tamam yanlış biliyormuşum” deme durumu var çünkü. Ya da ne bileyim, Dunning – Kruger Etkisi’nden bahsedin ve sen grafiğin şurasındasın bence diyin. İşleri daha kötü hâle getirebilir bu ama olsun.
Peki bu dertten muzdarip olan bizsek ne yapalım? Hileli soru işte bak. Bu dertten muzdarip olan, anlayamıyormuş ki. O yüzden hep böyle davranmak bir çözüm olabilir. Geribildirim almak mesela. Örneğin, çevremde bazı kişiler beni bazı konularda eleştiriyor. Hep aynı konular ama. Belli ki ben bunu beceremiyorum. Herkesin bir bildiği vardır herhalde. Dönüp kendime bakıyorum. Evet, yanlışım. Bilmiyorum. Bazen de tersi durum oluyor. Ben şunu şunu bilmiyorum dediğimde kavga çıkıyor. Hayır ya biliyorsun işte falan. Sonra dönüp düşünüyorum. Evet, aslında biliyorum bir şeyler. Fena değilim. Demek ki kendimi yanlış değerlendirmişim. Yani geribildirim önemli bir şey. Kimden geldiği ve geribildirimi veren kişinin niyeti de önemli tabii. Tabii bir de eğitim. Konunun üzerine düşün. Bilgi ve becerilerinizi arttırın. Çok konuştuğunuz işlerde bunu yaparsanız, çok daha ayakları yere basan cümleler kurar hâle gelirsiniz.
Mevzu bu kıymetli arkadaşlar. Sağa sola bakıp da “Seni çok yanlış tanımışım”, “Değmezmişsin”, “Biz seni böyle bilmezdik” falan demeden önce bir de dönüp kendimize bakalım. Kendimizle ilgili vardığımız yargılar ne kadar doğru?
Önümüzdeki hafta cuma günü saat 19:28’de görüşmek üzere, kendinize dikkat edin.
Bir Cevap Yazın