EMEA bölgesinin en çok dinlenen 889’uncu podcast’i Gerekli Detay’a hepiniz hoş geldiniz.
Gerekli Detay’ın yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Bu bölümde konumuz; çok büyük sevgi ve saygı beslediğim, güzel insan, kaliteli abi, büyük müzisyen Hayko Cepkin.
Abimi uzun süredir dinliyorum. Takip ediyorum. Bu bölümde konuşacağım mevzuların da neredeyse tamamı kendi ağzından, kendi anlattığı konular olacak. Internet’te hâlihazırda yayınlanmış röportajlarından bir derleme yaparak, sizlere bu güzel insanı anlatmaya çalışacağım. Bölümün sonlarına doğru da nasıl tanıştığımı ve o günden sonra muhabbetin nasıl geliştiğini anlatacağım.
Başlamadan önce, bu bölümdeki bilgileri derlediğim röportajları bir paylaşmak istiyorum. Bana Göre TV kanalının Katarsis programından sayın Gökhan Çınar. NeyseNe kanalının Loş Sohbet programından çok kıymetli Caner Özyurtlu – ki kendisi benim için hep o ünlü Sınav filminde soruları almayı reddeden kalender çocuk olarak kalacak -, 196Sekiz kanalının Gör Beni serisinden sayın Armağan Çağlayan ve son olarak Molatik kanalından sayın Turcel Orman’a sevgi ve saygılarımızı iletelim. Onların emekleri olmasaydı, ben bu bölümü hazırlarken epey zorlanırdım.
Hayko Cepkin 11 Mart 1978 doğumlu. İstanbul’da dünyaya geliyor. Doğma büyüme Kurtuluş’lu. Ermeni kökenli, Yozgatlı bir ailenin çocuğu. Kendini; “üreme yolu ile, aralarındaki en azimli tanenin dışa vurmuş hâli” olarak tanımlıyor. “Madem hayattayız, en iyi şekilde nasıl yaşarız?”ın yolunu arayan ve süresini bekleyen biri olduğunu söylüyor.
Lise mezunu kendisi. Lise sonrasında, Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı Opera ve Şan bölümünde 2 yıl eğitim alıyor. Oradan Timur Selçuk’un Çağdaş Müzik Merkezi’ne geçip Türk Müziği Armonik Yapısı eğitimi yanı sıra, opera eğitimlerine de devam ediyor. 1 yıl da İstanbul Beyoğlu’nda özel bir okulda piyano eğitimi alıyor.
Doğumunun birkaç gün ertelenmesinden dolayı, biraz sorunlu bir doğum yaşanmış. Birtakım müdahaleler ile dünyaya gelmiş. Dünyaya geldiği anda ise, belki de bütün hayatını şekillendirecek o manzara ile karşılaşılmış. Doğuştan pitozis hastalığı var, göz kası zayıflığı. Dolayısıyla bir göz kapağı düşük olarak hayata gelen Hayko, dünyaya sadece bir gözünü açabilmiş.
Bu durumundan dolayı, oldukça zor bir çocukluk geçirmiş tahmin edeceğiniz üzere. Gerek arkadaş çevresiyle, gerekse karşı cinsle iletişimde pek çok sorun yaşamış. Çocukluğunda, gözlüğünü çıkardığı anda gözleri şaşı olan biri olarak bunu çok iyi anlayabiliyorum. Çocukluk dönemindeki o ağır eleştiriler, meraklı bakışlar, dalga geçmeler falan… Gerçekten rezil süreçlerdi. Ancak Hayko, bunu bir şekilde avantaja çevirmeyi başarmış. Hayatını böyle, bununla, bu şekilde yaşaması gerektiğini kabullenerek yoluna devam etmiş.
Gençlik yıllarında tiyatro ile ilgileniyor. Bir tiyatro salonunda sınavlara hazırlanıyor. 1 yıl boyunca. Sınava birkaç gün kala hocası arıyor ve diyorlar ki, boşuna sınava gelmesin. Gözünden dolayı eksiklikleri olacak. Kazanma ihtimali yok. Tiyatro yolunda birlikte çalıştığı kişiler, müziğe ve müzikallere yönelmesinin daha doğru olacağını söylüyorlar sürekli olarak. Bu da aslında travmatik bir süreç. Bir hevesiniz var, yeteneğiniz var. Ancak tamamen kontrolünüz dışında gelişen bir durumdan dolayı, anında bir reddedilme durumu söz konusu. Gariptir ki, yapamazsın, beceremezsin denilen bu süreçte, geçtiğimiz haftalarda Hayko’yu Jekyll & Hyde müzikalinde başrol olarak izledim. Harika bir müzikal gerçekten. Fırsatı olanlar mutlaka izlemeli.
Sahne şovlarının arkasındaki temel motivasyoynlardan biri de bu aslında. Hayko’nun sahne performanslarına baktığınızda; danslar, yüz ifadeleri, ışık şovları vs. Bunların tamamı aslında şarkılarında anlattığı hikayelerin canlandırılması diyebiliriz. Sürekli olarak bir giriş-gelişme-sonuç döngüsü içerisinde yapıyor şovlarını.
Hayko eksilerin adamı. Dışarıdan baktığınız anda her şeyi baştan aşağı yanlış, eksik, kusurlu, hatalı olan biri. Adı değişik, tipi değişik, saçı değişik, kılık kıyafet farklı, dövmeler falan. Müziği zaten farklı, popüler kültüre asla uygun değil yaptığı müzik türü. Ne tür müzik yapıyorsun denildiğinde, “türü bozuk” ya da “plastik” cevabını veren birinden söz ediyoruz. Yani şöyle bir baktığınızda, başarısız olması için her şey baştan aşağı hazırlanıp bir paket olarak sunulmuş diyebiliriz. Ama işte işin güzel tarafı da zaten burası. Kendi deyimiyle “Önemli olan, bu kadar eksinin içerisinde ne kadar artı yaratabileceğiniz hikayesi.” Bütün bu “toplumsal” eksilere rağmen; bu eksileri artıya çevirerek, kendine bir karakter yaratıp onun hikayesini izletiyor bizlere. İnsanlar gördüğü ve duyduğu şeyden korkuyor, çekiniyor. Ancak kulak verdiğinde, gözlerini açtığında, gerçekten izlediğinde anlıyor ki burada başka bir durum söz konusu. Hâl böyle olunca da, insanlar Hayko Cepkin’i sevince, gerçekten seviyorlar. 2-3 gün dinleyip bırakmıyorlar ya da bir albüm çıktığında cıstak cıstak çalıp 2-3 hafta sonra unutmuyorlar. Hayko’yu seven “Hayfan”lar ortaya çıkıyor. Bir star ya da bir kahraman olarak çıkmıyor karşımıza Hayko Cepkin. Bizlere bir anti star, anti kahraman sunuyor sahnede. Ancak röportajlarında ya da herhangi bir TV programına vs. davet edildiğinde ise, sahnedeki hâlinden eser kalmıyor. İnsanlara vermek istediği de bu aslında. Sahnede gördüğün şey bir iş, bir oyun, bir gösteri. Kitabın kapağına bakarak edindiğin bütün o ön yargılarını bir kenara bırak diyor insanların gözlerine bakarak.
İşin ilginç taraflarından biri; Hayko’nun gözü, günümüz tıp dünyası için basit bir ameliyat ile düzeltilebilir durumda. Ancak yine kendi deyimiyle, bu göz artık onun kimliği ve bir eksi değil, artıya dönüşmüş durumda.
Şimdi konuyu eğitim, tiyatro, opera ve sahne performansı olarak getirdik. Biraz da geçmişten konuşalım isterim.
Babası; dedesinin işlettiği bir çivi fabrikasında, dedesiyle beraber çalışıyormuş. Bu fabrika yanınca, aile ciddi bir maddi problem yaşıyor ve baba; hırdavat, paslanmaz çelik gibi işlerle uğraşıyor. Fabrikanın yandığı dönemde, Hayko’nun babası gerek fiziksel gerekse mental olarak çöküyor tabii takdir edersiniz. 8 ay kadar yatalak kaldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi kendi kendine tekrar ayağa kalkmış.
Hayko bu noktada şunu çok vurguluyor ki ben de yaşım ilerledikçe bunu fark etmeye başladım. Çocukluk ve gençlik döneminde, büyüklerimizin bazı hâl ve hareketlerine anlam veremiyoruz. Ancak yaş ilerledikçe ve benzer mücadelelere girildikçe, geçmişi tekrar hatırlıyoruz ve taşlar yerine oturuyor. Ailesinin yaşadığı maddi sıkıntılar, sıfırlanıp geri yükselme hikayeleri de vs. anladığım kadarıyla Hayko’nun karakterini şekillendiren ana etmenlerden olmuş. Bu yaşantılar, eminim ki hırsını da körüklemiştir.
Kalabalık bir evde büyüyor Hayko. Dedesi akordiyon çalıyor. Kendisi de çocukluğunda bundan epey etkilenmiş. Ancak akordiyonu alıp çalamıyor tabii. Anca böyle koltuğa yatağa falan atıp tuşlarına basıyor. Ta o günlerden aslında bir klavyeci yetişiyor işte. Piyano eğitimleri aldığından da bahsetmiştik. Hayko’nun en yetkin olduğu enstrümanlardan biri ile belki de ilk tanışması bu şekilde gelişiyor.
Güzel bir mahalle ortamında büyümüş. Yaramaz bir çocukluk dönemi olmuş. Pek çok şeyi sorgulayan bir çocukmuş. Kendi kendine oyunlar bulan, bu oyunları oynarken sürekli seslendirmeler yapan bir tip. Yetişkinler için oldukça rahatsız edici bir durum. Ancak bugün hâlâ bestelerini yaparken kullandığı en önemli enstrümanlardan biri, ağzı.
Dediğimiz gibi, Yozgatlı bir ailenin çocuğu. Anadolu kültürü ile yetişmiş bir çocuk. Çocukluğu boyunca dinlediği müzikler de bizim tonlardan aslında. Yani ne bileyim, Bitlis’te Beş Minare söylenerek uyutulan bir çocuk yani, oradan pay biçin.
Zaman ilerledikçe müzikle ilgilenmeye başlıyor. Ancak ailesi, müzisyen olmasına karşı çıkıyor. Ailesini karşısına alıp konuşuyor. 10 yıl zaman istiyor bir şeyler başarmış olmak için. Bu 10 yılın sonunda da, 2007 yılında “Sakin Olmam Lazım” isimli ilk albümünü çıkarıyor.
Bu albümün plağı bende var. İmzaladı da kendisi sağolsun. Plağı incelerken şey gördüm. Bak aynen şu şekilde yazıyor: “Tüm söz, müzik ve düzenlemeler Hayko Cepkin’e aittir. Prodüktör: Hayko Cepkin. Kayıt: Ev Kaydı”. Ben bunu okudum, gözlerim doldu yemin ediyorum. Bütün hayatını planlı, programlı yaşayan biri olarak; hayallerini plana ve planlarını da uygulamaya dönüştürmeyi başarmış biri Hayko Cepkin. Bu zamana kadar olan biten her şeyi geri sarıyorsun ve elindeki ilk albümde “Ev Kaydı” yazıyor.
Şimdi ise; sanayi sitesinde yaptırdığı lazerli eldivenlerle, senfoni orkestrası önünde konser veriyor işte. Böyle bir durum.
Hayko’nun albüm isimlerine baktığınızda da aslında özenli bir çalışma görürsünüz. İlk albümü “Sakin Olmam Lazım” demiştik hatırlarsanız. Bu, aslında Hayko’nun kendine telkini. Bir yola girdik, bir halta bulaştık. Sakin kalmalıyız. Bu albümden sonra bir nabız yoklayıp bakacağız. Hayko, bu albümü çıkardıktan 2 yıl sonra, “Tanışma Bitti” albümünü çıkarıyor. Bu da şu demek. Sen artık Hayko Cepkin isimli bir müzisyenin varlığından haberdarsın. Gel bak sana ne göstereceğim. Patır patır brutal vokaller geliyor işte bu albümde. Çok daha hareketli şarkılar yer alıyor. Bir yükseliş oluyor tempoda. 2010 yılında çıkan “Sandık” albümü ise ki benim anladığım sandık, tabuta işaret ediyor. Ölüm temalı bir albüm bu. Yine kendi içinde bir giriş-gelişme-sonuç bölümü olan, nispeten daha karanlık bir müzikle karşımıza çıkıyor bu sefer de. Tabii bunlar haricinde de albümleri ve single’ları mevcut. Çeşitli sanatçılarla birlikte yaptığı çalışmalar, rol aldığı diziler, katıldığı TV programları vs artık bunların hepsini burada sayma şansım yok.
Kısa kısa birkaç konuya daha değinmek istiyorum. Bir tanesi Hayko’nun şu anki yaşamı. İzmir’e taşındı. Bir çiftlik hayatı yaşıyor şu an. Böyle denildiğinde genelde işi gücü bıraktı sanılıyor ama değil. Hâlâ aktif olarak müzik kariyerine devam ediyor Hayko. Hayvanlarıyla ilgileniyor, toprakla ilgileniyor, farklı işlere de koşturuyor. Şehir hayatından kaçıp bu şekilde daha huzurlu bir ortama geçti. Aslı abla ile evli. Elektro gitarda Özgür Özkan, bas gitarda Poyraz Kılıç, davulda ise Murat Cem Ergül eşlik ediyor Hayko Cepkin’e. Gerçi en son katıldığım Ankara konserinde, maalesef Murat Cem Ergül’ün ayrılacağını öğrendik. Buradan 3 abime de selam göndermek istiyorum. Konser sonraları başlarının etini yiyoruz sürekli. Hiç de bozmuyorlar bizi sağolsunlar. Zeytinli Rock Festivali’ne paraşütle atlayışı var. Burası apayrı bir hikaye zaten. Bunu gidip ayrıca araştırmalısınız.
Kavga gürültü mevzuları var. Ben bazen böyle sağda solda Hayko derken, dangozun biri çıkıp “Ama o da çok kavgacı biri” falan diyebiliyor. Değil. Mesela beni hiç dövmedi. Pek çok kez gerek dış görünüşü, gerekse etnik kökeninden dolayı faşizm mağduru olmuş biri. Medyada da malumunuz, aykırı bir tip olunca hemen kesmek için hazırda bekleyen tipler var. Medyamız alakasız bir kareyi alıp alakasız bir cümle ile birleştirmeyi de seviyor. Buna da itiraz etmeyeceksinizdir diye düşünüyorum. Cem Yılmaz uçak almadı yani. Adam defalarca söyledi bunu da. Neyse işte. Hayko’nun bu zamana kadar medyada kasıtlı karalandığı bütün konularla ilgili elinde dava sonuçları var arkadaşlar. Sürekli böyle önüne geleni döven söven falan bir tip olarak tanıtılmaya çalışılsa da, kazın ayağı öyle değil. Öyle bir dünya yok. Klasik karalama çabalarından başka bir şey değil. Bu bilgiler halka açık bilgilerdir. Açıp bakmanıza engel hiçbir durum da yoktur.
Genel olarak derdi şu aslında. İyi insan ve kötü insanın birbirinden ayrılması. Hayko için konu; müziği dinlensin, albümler satsın, parayı tokatlasın falan değil. İnsanlar kimin ne mal olduğunu bilsin, tanısın. Ve yola bu şekilde devam edilsin istiyor. Gerek Ermeni olması, gerekse fiziksel durumundan dolayı pek çok saçma ayrımcılığa maruz kalmış biri olarak, mevzuyu bu noktaya indirgemiş durumda. Benim ailem de dahil olmak üzere, müziğini dinleyemiyoruz ama kendini çok seviyoruz diyen bir kitle var. Hayko için önemli olan da zaten bu.
Bu ekiple ilgili söylenecek, anlatılacak çok şey var aslında. Ancak size tavsiyem, benim gibi keşfetmeniz. Belki bu bölüm size bir başlangıç olur. Belki de çıktığınız keşif yolculuğunda, bu bölüme denk geldiniz. Bilemiyorum. Hayko Cepkin’in benim için çok önemli yeri vardır. Benim keşfetme ve tanışma hikayem ile devamında gelişen olaylar bende kalsın. İsmini saydığım tüm kıymetli abilerime tekrar tekrar teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunmak istiyorum. Umuyorum ki bu bölümü dinlerler. Ve dilerim ki, birlikte de podcast bölümleri çekebiliriz.
Gelecek hafta cuma günü saat 19:28’de görüşmek dileğiyle. Şimdilik hoşça kalın.
Bir Cevap Yazın