Bölümü dinlemek için tıklayın.
EMEA bölgesinin en çok dinlenen 889’uncu podcast’i Gerekli Detay’a hepiniz hoş geldiniz.
Bu bölümde, hayatta kalmak için geçtiğimiz yollardan bahsedeceğiz. Biraz çocukluk anıları, biraz sosyal çevre, biraz da hayattan kareler konuşacağız. Bölümü özellikle işaretledim. Küfür edeceğiz bu sefer. Önceden haberiniz olsun da. O “E” harfi var ya, bunu gösteriyor aslında. Gerekli bir detay.
Hani hep diyorlar ya, “Etrafındaki 5 kişinin ortalamasısın” falan. İşte belirli bir yaşa gelen kişi, kendi sosyal çevresini belirlemiş olur. Değişim sende başlar. Kendini değiştir çevreni değiştir bilmem ne.
Hepsi iyi hoş bak, hiç itiraz etmiyorum. Haklılık payları var hepsinin. Ama ben istiyorum ki bugün, haksız olduğu noktaları konuşalım bu söylemlerin.
Şimdi, etrafımdaki 5 kişinin ortalamasıyım. Tamam. Sayı 5 de olmayabilir bu arada, atıyorum bunu. Bunun bir formülü falan bir şey vardı ya sanki. Neyse 5 diyelim işte. 5 kişi tamam. Ortalama tamam. Ama etraf hangi etraf? Onu söylemiyorlar ki. “E dedik ya işte senin etrafın.” Ya ben hep aynı yerde duramıyorum ki. Sabit değilim yani, yolda yürürken bile etraf değişiyor.
Mesela önüne bakmadan yürüyerek üstüme geliyor böyle. Kafasını telefona gömmüş falan. Ya da heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor. Kollar ahtapot gibi orada burada. Çat bana geçiriyor bir tane. Şimdi bak, etrafımdaki 5 kişiden biri oluverdi bu. 4 kişi + 1 de Tarkan filmindeki sıkıntılı ahtapot var çevremde. Ortalamam düşüyor işte benim de. Hadi düşmesin diyorum, bir pardon falan dese de önemli değil deyip gülümseyip devam etsem diye. Onu da yapmıyor. Fark etmiyor bile çarptığını. Dönüp bakıyorum mesela, tepki yok. Ama işte bazen tepki geliyor. “Ne bakıon hayırdır?” diyor. Bak işte tam olarak burada ortalama düşüyor. Ama benlik bir durum değil işte bu, etrafım kötü.
Geyiği bırakalım da harbiden etraf nedir ona bir bakalım. Neler var işte sırayla iç organlar var mesela. İkiz, üçüz durumu varsa yine iyi, etrafında insan oluyor. Ama diğer türlü 9 ay boyunca sosyal çevren iç organlar. Gece çığlıklar duyuyorsun böyle bağırsaktan. “Hayır! Yoğurt ile kolayı karıştırma! Yine mi?!?” diye. Oturup bir şeyler içelim diyorsun yanındakilerle. Karaciğer yan çiziyor hemen abi ben çok abartım bu hafta vs. Sonra pat, dışarıdasın. Ailen oluyor sosyal çevren. Aile çok önemli benim için, ben ailemi çok seviyorum. Keşke herkesin huzurlu, mutlu bir aile hayatı olsa. Aile sadece kan bağıyla olacak bir şey de değil bence. Seviyorum ben, güzel şey aile. Ama ailenin de artıları – eksileri oluyor tabii.
Sonra kapının önü var. Şimdikiler bilmez. Çocukluk döneminin kral mekanıdır kapının önü. Akşamki filmin konusu neyse, ertesi sabah o oluyorsun. Bir bakıyorum, bütün mahalle “Only the Strong” izlemiş, ertesi gün fayansın üzerinde capoeira yapmaya çalışıyorlar. Şampiyonlar Ligi Finali izleniyor. Ertesi gün 14 oynarken herkes röveşata kovalıyor. Sayılır mı sayılmaz mı bir de onun kavgasını yapıyoruz falan. Leş gibi bir ortam.
Okul var. İlk, orta, lise, üniversite. Paso değişiyor. 4 yılda bir 29 çekiyor sosyal çevremiz bu yüzden. Sonra iş. Zaten adı iş bir kere o ortamın. Yaş da gelmiş. Zor geliyor artık bazı şeyler. İşte böyle süreçlerden geçerken birkaç insan biriktirebildiyseniz hayatta, ne mutlu. Tadını çıkarın.
Şükür ki ben de şanslıyım bu noktada. Az ama öz bir çevrem var. Bir puanlama sistemim var işte, rank sistemi getirdim. NBA oyuncuları gibi herkes daha fazla süre alabilmek için çalışıyor. Task’lar belli değil ama hani, bazen çıkmış soruları çözerek rank atlamaya çalışanlar oluyor. İlgilerimden vurmaya çalışıyorlar böyle “Aaa ben de Linux öğrenmek istiyorum.”, “Aaa ben de podcast yapıcam.”, “Aaa bak ben de blog yazıyorum.” falan. Şurada 2-3 şey yapıyoruz zaten orada da rakip mi olcan lan bana diyip banlıyorum direkt.
Şaka yapıyorum tabii ki, yok öyle bir şey.
Dediğim gibi, seviyorum çevremdeki insanları. Ama bugünlere kolay gelmedik tabii.
Çocukluk döneminde bazı perk’lere sahipsen direkt eksiden başlıyorsun. Kafan çalışıyorsa, derslerin iyiyse, dördüncü sınıfta hayatında ilk kez görmene rağmen İngilizce’yi kaptıysan falan. Direkt eksi. Gözlük var bir de. Gözlük sıkıntı. O yaşa göre cool zevklerin varsa mesela yine sıkıntıdasın. Mesela Mario’yu bitirdim dediğin zaman tamam, geçmiş olsun. “Annem bana kızıyor ders çalışmam gerekiyor yoksa ben de bitiririm.” E oğlum senin derslerin de kötü. Ben görüyorum seni. Bütün gün sana yeni alınan topu kucağında tutup oturuyorsun. Tişörtüne siliyorsun topu falan. Amcanın Almanya’dan getirdiği çikolatayla bana hava atıyorsun bilmem ne. Beceremiyorsun işte Mario’yu. Niye yokuş yapıyorsun ki? Sen paralı çocuksun o muhitte. Senin rolün bu. Oyna işte.
Okul var bir de. Bir türlü sevemedim okulu ben. Sonra gittim yüksek lisansa falan başladım bir de. Öğretmen oldum. Askerliği bile okulda yaptım. Askerlik hariç okulun çoğunu sevmedim ya, olmadı. Başarılı bir öğrenci olduğum söyleniyor ama bir gram tat almadım ben okuldan. Orası çok değişik bir ortam. Mesela sen asla yaramaz sınıf olmuyorsun. Hep bir yan sınıfın sıkıntılı oluyor. Sabahçılar öğlencileri, öğlenciler sabahçıları suçluyor falan. Asenkron iletişim var mesela. Sabah sıraya bir şey yazıyorsun. Öğlenci geliyor onu karalayıp başka bir şey yazıyor. Böyle 24 saatten uzun süren tribün kavgaları gördüm ben. Hıyarağası 9 yaşındasın sana ne? Sen başına aldığın ihalenin farkında değilsin bu hayatta, oyalanıyorsun öyle.
Çeşit çeşit arkadaş grupları denk geliyor. Burada da çeşit çeşit tip oluyor. Mesela kimsenin hiçbir yerde görmediği dergiyi okuyan bir çocuk var. Sürekli oradan bir şeyler anlatıyor. Kimsenin ilgilenmediği bir sporla ilgilenen çocuk var. Futbolla ilgilenmediği için direkt saf dışı kalıyor zaten. İt kopuk tayfa var. Bunlar topta çok iyi oluyor bak. Her türlü serseriliği yapıp kaçıyorlar ama, olan diğerlerine oluyor. Temiz yüzlü oğlan var bir tane, hep sıranın kendisine gelmesini bekliyor. Hiçbir karar mekanizmasında yer alamıyor. Çoğunluğa uymak zorunda hep. Hüü üühü. Ağır geldi lan bir an. Normalde daha ağır geliyor da işte bölümü önceden prova edip kaydettiğim için bu sefer anca bu kadar ağır geldi.
Neyse işte. Böyle kombinasyonlar var. Çeşit çeşit tipten birer ikişer örnek denk geliyor gruba. Sonra let the Hunger Games begin.
Şimdi diyeceksiniz “arkadaş bölümün başlığı ile bu anlattıklarının ne alakası var” diye. Yok, boşa dinlediniz. Var var, olmaz olur mu? Bu çılgınlıkların arasında hayatta kalmayı başardık her birimiz. Bu önemli bir detay.
Mesela kendimden örnek vereyim. İki tip vardı bizim mahallede. Biri Rusya biri ABD gibi düşünebilirsin ama bunlar arkadaş olmuş. Birlikte hareket ediyorlar yani öyle düşün. Her türlü pisliği yapabiliyorlar çevrelerine. Oynana oyunları bozarlar, cama çerçeveye top atarlar, zile basıp kaçarlar falan. Bir de özgüven var bunlarda. 2 kişiler ya zaten. Bir de 1-2 vukuatları var, dövmüşler birilerini. Çakma gangstalar.
Peki ben ne yaptım bunlara? Ne yaptım? Bir düşün bakalım. Power Rangers izleyerek hazırlandım. “Ekmek al gel” diyorlar. Gözüm saatte. Bu ixxxler dışarıda mıdır şimdi diye. Birkaç alt sokaktan gidiyordum ben de dalaşmasınlar diye. Bir de temiz çocuğuz ya, Mülayim Sert, olaya karışıp galip gelsen de evdeki duruşmayı kazanma şansın yok. Yürüyüş oluyordu bana işte ya, problem olmadı.
Neticede benim çözümüm, gücü eline alana kadar kaçmak oldu. Klasik. Uzmanlaştığımız bir konu bu. Ama bu çöküşün bir ara dönemi var. Bir gün 3. bi aktör taşındı ortadoğuya. Dengeler değişti. Daha ilk gün dedim bu itin buraya taşınması oyunu değiştirir diye. Çok fena oldu. Gereksiz yere bir hır gür çıktı. Bir baktım bu ufak tefek olanı yeni gelen bir dövüyor, bir dövüyor, aklın hayalin durur. Orada otoriteyi kaybettiler zaten. Taht Oyunları başladı. Güçler ayrılığı, hüküm süremedi topraklarda. Bunlar anne babadan da dayak yiyince ki o hapis cezasına denk geliyor burada, bir rehabilite oldular. Düzeldiler.
Sonra. İşte sonra. Zaman abi. Her şeyin ilacı olamayabiliyor ama bazı şeylerin ilacı. Biz survival skill’leri kasarken bunlar gxxü göbeği saldı önünü kestikleri köprünün başında. Çat, bi ergenlik. Bana soruyorlar kolları ne kadar sürede yaptın falan oğlum orta 1’den beri böyle benimkiler. Recusive kodlanmış sürekli büyüyor. Bunlar da zaten taşındı mı ne olduysa işte bir süre denk gelemedik. Sonra bir karşılaştık. Bam. Çocuklardan biri belimde kalmış. Yanından geçerken “selamun aleyküm birader” dedim bir gün. İrkildi. O günden beri tripod gibi yürüyorum ben. Yürüyüşümle dalga geçenler var aranızda biliyorum. Upgrade geldi bana o anda. Ondan öyle yürüyorum. Öbürü zaten müptezel kaldı, kaldırımda oturuyor bütün gün falan neyse. Sonradan gelen 3. aktörde de bisiklet sevdası vardı. 10 – 15 kişilik yarış ekiplerimiz vardı bizim. Tokatladım bunu birkaç kere. Bir ara da düştü mü ne oldu bir şeyler oldu buna. Sonra kaybolup gitti çocuk. Çxxxışım.
Tabi bu skill’lerin ekmeğini yemedik mi, yedik. Ayrımcılık için falan söylemiyorum bak, sakın öyle anlaşılmasın. Sadece tiplerin isimlerini vermek istemiyorum. Ondan kategorize ediyorum. 5. sınıftayken okula nakiller geldi. 2 göçmen çocuk denk geldi bizim sınıfa da. Aldık aramıza yeni gelenleri de. Okuyoruz birlikte. Sınıfın Ciguli’si oldu bunlar. Darbuka falan da çalıyorlar iyi oluyor. Bunlardan birinin kolu kırıldı bir gün. Dedik ki ziyarete gidelim. Okulda tören falan vardı böyle bir milli bayram sonrasında tören çıkışı gidelim diye sözleştik.
Kim var? İşte bir memur çocuğu var. Bir nispeten varlıklı var. 1 göçmen, 1 Konyalı, bir de ben varım. Hatırladığım tayfa bunlar. 1-2 kişi daha vardı belki ama tam hatırlayamıyorum. Bindik hep beraber dolmuşa. Bu arada İran’a yolunuz düşerse dolmuş falan demeyin he. Fare sxki mi mavi sxk mi ne öyle bir anlama geliyormuş. Gerekli Detay. Neyse takıldık göçmenin peşine. Paraları topladı bu. Abi şu kadar kişiyiz falan. Kalabalık bindik ya. Dolmuşçuyu çarptı bu pxç. Kendi parasını vermedi. Bir kere de ortak korsan oyun almıştık bu ixxxyle. Sen var parayı ben sonra veririm yarısını sana dedi. Aldı götürdü oyunu. Beğenmedi. Getirdi CD’yi. Dedim para? Bana ne axx oynamıyorum ki ben dedi. Sonra ben de bunu fena sxxxim ama, onu başka bölümde anlatrım.
Gittik Buca’nın derinliklerine. Bir göçmen mahallesi. Selamun aleyküm aleyküm selam. Geçmiş olsun vırt zırt. E sığır gibi oturuyoruz evde. Hadi dediler dışarı çıkalım. Tamam, çıkalım. Çıktık koskoca bir arsaya. Mahalleden diğer tipler de geldi. Bizim kolu kırık göçmen arkadaş üzerinden proxy yaparak bunlarla bir maç ayarladık. Ben kaledeyim tabii, şaşırmadık. Biri geldi yanıma maç esnasında. “Bizim sahamızda maç yapmak he?” dedi. Dostoyevski romanında sanki pxxxvenk. Dedim “ama bizim işte arkadaşımız o alçılı kol evüe üe”. Ama belli oldu yani aldık ihaleyi. Neyse maç bitti dağıldık hadi güle güle dedik çıktık yola.
Palavracıydı bizim Konyalı. Her bxxu bilir. Sıkar durur. Açığını yakalayınca da delirir falan böyle. Dedi ki gelin ben yolu biliyorum buradan kolay çıkar gideriz. Kafamı sxxxyim işte dinlemesene. Biz çıktık yola. Memur çocuğu, zengin, Konalı, ben. Konya ovası gibi yer dümdüz yürü yürü bitmiyor. Sonra iki çocuk geldi yanımıza. Ahiret soruları başladı abi orada.
“Okuldan mı kaçtınız?”, “Sigara var mı?”, “Buralarda dolanmayın hadi kaybolun.” şeklinde monologlarla ilerliyoruz ama. Biz gxxü toplayıp cevap verene kadar bunlar yeni konuya geçiyor. Bunlar kaybolun dedi ya bize, Konyalı ciddiye aldı muhtemelen. Kaybolduk axx. Tosun Paşa’ya döndü ortalık. Şaban, minibüs nerede? Şu tepenin arkası Yeşil Vadi falan. Baktım karşıdan 3-4 çocuk geliyor. 2’si az önce karşılaştıklarımız. Arkamıza baktık. Laps, turan taktiği. Bunlar bizi araya aldı mı? “Siz bizim sahamızda niye maç yapıyorsunuz?”, “Siz bizim arkadaşımıza küfür etmişsiniz.” falan. Kime ettik ya diyoruz, az önceki pxxxlar diyor ki bize ettiniz. Lan etmedik ne ara ettik o bu derken baktım çarşı karışacak. Bir depar koyarsın. Ato Boldon oldum anında.
Bak bu bölüm hatırına Ato Boldon’a da baktım. Trinidad ve Tobagolu atletmiş bu abi. Bir gün TRT’de falan herhalde olimpiyatları izlerken denk geldi. Kısa mesafe koşuyor abi. Adı hoşuma gidince takıldı kaldı kafamda. Çocukken ben de sprint atıyordum işte ekmek alıp dönene kadar. Süre tutmuyorum ama. Soruyorum “dünkünden daha hızlı mıydım” diye evdekilere. Öyle, o kadar teknik ekipmanımız vardı.
Neyse işte Ato Boldon modunu açtım kaçıyorum. Arkama bile bakmıyorum. Burnumu arkaya çevirirsem aerodinamiği kaybederim çünkü. Koş koş koş ciğer solacak, bir baktım karşıda tel örgü var. Aha dedim sxxxık. Üzerinden atlayabilir miyim falan diyorum ama gerek kalmadı. Köşedeki ev, yolu kapatmış. Görünmüyordu. Tel örgülerin orada arada yol varmış. Buradan bas bas bas, bizim zenginin evine çıktım. Gittim evlerine, abisine anlattım durumu. Abisi de afalladı tabii bir. Neyse tam evden çıkıyoruz, baktım bunlar geldi memurla birlikte.
Arkamdan demişler “tutun şunu kovalayın falan”, bunlar da demiş “abi o çocuk koşucu, okul takımında, yakalayamazsınız onu”. E tamam sizi döveriz o zaman diyip başlamışlar bunlara geçirmeye. Arada özür dilemişler, “kardeşim kusura bakma karıştırdık biz sizi, ver elini barışalım” hesabı. El uzanır uzanmaz çat bir tokat daha. Epey bir hırpalamışlar bunları. Bir ara mola vermişler, Konyalı da o sırada arazi olmuş. Sonra bunlar da uzaklaşmış artık meydan muharebesinden. Gelmişler eve.
Bir gün de lisede geziye geldik, Ankara’ya. Dedim Anıtkabir’i göreyim falan güzel fırsat. Katıldım. Yine tabii bilgisayarcılar kendi arasında takılıyor. Alkol yasak hesapta ama bakıyorum herkes odaları zulalamış. Bir bizde yok böyle neyse. Akşam bir arkadaşımla dedik ki hadi bir çıkalım dolanalım otelin etrafında falan. Biz de zula yapıcaz. Kola ve cips abi. Bizim zula bu. Yürüyoruz. Karşımıza 2 çocuk geldi. Biri harbi çocuk ama böyle hani yeni doğmuş da ayağa kalkmaya çalışan zürafa yavrusu hesabı. Bir de kız çocuğu, ilkokul yaşlarında. “Abi sigara var mı?” dedi ama nasıl bir ses böyle. Kızı bir salsan aslanlı belgesel sunar. “Yok bizde sigara falan nabacan?” gibi bir çıkış yaptım bende. Niyeyse. Herhalde bu yaşında sigara sormasına tutuldum biraz. Harbiden de yok yani sigara alkol falan işimiz olmaz. Lisede ne alakam olur? Kız kolları hafiften açtı. “Ne biçim konuşuyon lan sen axxxa kxxxğum” deyince biz uzadık. Uyandık mevzuya çünkü. Kalabalık varsa görünmeyen noktalarda, söküp takarlar bizi burada. Biz inceden uzadık. Bu bileklikler falan şey gösteriyor ya, dakikada atılan adım bilmem ne. O gün kolumda olsa bug’a girer alet. Progresif atıyoruz adımları böyle fibonacci gibi gidiyor 1 1 2 3 5 8 diye her saniye artıyor bizim adımlar. En son bir baktım yanımdaki arkadaşla beraber ikimiz de koşuyoruz. Çat diye nefes kesildi zaten, yanımdaki de diyor “oğlum sen niye öyle diyorsun ki ne güzel yürüyerek dönecektik işte” falan. O günü de öyle atlattık şükür. Teke tekte her türlü alırız da, işte… İnsan bilemiyor.
Üniversiteye geldik. Arkadaşlardan biri dedi Buca’da 2 kız arkadaşım var. Sana geleyim, kalayım. Ertesi gün onlarla buluşalım oradan yurda dönelim falan. İyi dedim. Bucaspor’un Süper Lig’de olduğu zamanlar. Hiçbir maçı kaçırmıyorum falan. Son 3 sezondur kombine alıyorum. Arkadaş da Eskişehirli. Neyse geldi bana kaldı. Ertesi gün gidiyoruz arkadaşlarının geleceği yere. Yolda 2 çocuk bize döndü bakıyor. Biz de oraya doğru yürüyoruz. Bu sefer kaçma yok ama. Bizimki direkt elini uzattı. Selamun aleyküm aleyküm selam. Nabıon ne edion ayaküstü muhabbete başladık çocuklarla. Ulan pxxxvenk dedim 2 kız arkadaşımla buluşucam diye geldin nasıl bir hayal dünyan var diye geçiriyorum içimden. Biz başladık muhabbete işte. Nerelisin, ne okuyorsun. Dedim ben Bucalı’yım. Arkadaş dedi Eskişehirli’yim. “Vaay Es Es’lisin he?” diye başladı eleman. Geçen maç bizim hakkımızdı mı dedi, sizi iyi yendik mi dedi ne işte bir şeyler dedi. Biraz daha konuştuk. Hadi Allah’a emanet deyip yollarımızı ayırdık. Bunlar birkaç adım attıktan sonra seslendi bize. “Dikkat edin he ayık olun hadi Allah’a emanet” dedi yine. Olaysız dağıldık. Bir problem yok. Arkadaşım, 2 arkadaşıyla konuştu neticede. Dayanamadım dedim artık “Oğlum hani kız arkadaşların? Sıkıyorsun bir de. Adamlar daha ne okuduğunu bile bilmiyor. Ne biçim arkadaşsınız oğlum siz? Biz nereye gidiyoruz? Konuştun ya arkadaşlarınla.” falan. Ne dedi? Ne dese beğenirsin? “Onlar senin arkadaşın değil miydi?” dedi. Lan diyorum elini uzattın. E ne bileyim bakıyorlardı, seni tanıyorlar sandım. İkimiz de karşımızdakileri birbirimizin arkadaşı sanmışız. Oturduk muhabbet ettik.
Kaçma yok ama bak dediğim gibi. Ortamı yumuşatan diyaloglar artık. Hep güvenli konular.
Durum vaziyet bu işte arkadaşlar. Diyorlar ya hani erkekliğin 10’da 9’u kaçmak diye. Değil ya bence. Genel olarak insanlığın 10’da 9’u kaçmak. Tarih boyunca kaçtı hep insanoğlu. Yırtıcılardan, savaşlardan, baskıdan, kendinden kaçtı insanoğlu, diye dramatize ediyormuşum. Şaka bir yana, sorunlara çözüm aramak yerine onlardan kaçmak doğru bir şey değil tabii ki. Ancak çözemeyeceğim sorunlar varsa karşımda ya da gerçekten öncelikli olan başka sorunlar varsa, kaçıyor insan. Uzaklaşıyor.
Tipik çalışma hayatı konularından biri mesela. Sen bir şeyleri doğru yapmaya çalışırsın. İşin bana katkısı olsun, benim işverene faydam olsun dersin. Ailen için, geleceğin için, kendin için bir şeyler yapmayı hedeflersin. Dxxxxxağın biri çıkar, alt üst eder her şeyi. Hep böyle evde sxxxrken aklına gelir ona söyleyecek sağlam laflar. İyice hazırlanırsın. Uzun bir sxxxş olur o zaten bacak uyuşmasıyla kendini belli eder o düşünmeli sxxxşlar. Ertesi gün gidersin, hiçbir şey değişmez. “Ne uğraşıcam yxxxakla” dersin, örtersin üstünü. Görmezden gelmeye çalışırsın. Kaçarsın bir nevi.
Pişman olduğun şeylerden kaçarsın, kaçınırsın. Hatalarını tekrarlamak istemezsin. Kendinle ilgili sevmediğin şeylerden kaçarsın. Kötü anılardan, uykusuz gecelerden kaçarsın. Rüyanda öldüğünü gördüğün kişiden ertesi gün kaçarsın. Söylemek istemezsin ona. Sanki bilmiyormuş öleceğini de sen hatırlatıyormuşsun gibi çekinirsin. Hakkının yenildiğini bilirsin ama sabretmek istersin. Öncelik vardır. Yine kaçarsın.
Kaçmıyor muyum mesela? Siz kaçmıyor musunuz? Kavgadan, gürültüden, huzursuzluktan kaçmıyor musunuz? “Ağzına 2 tane çakıcam aklı başına gelcek.”, “Kafasını alcam böyle sürtçem duvara” diyorsunuz ama yapmıyorsunuz. Kötüye uymaktan kaçıyorsunuz. Yanlış olduğunu düşündüğünüz şeyden kaçıyorsunuz. Bulunmak istemediğiniz ortamdan kaçıyorsunuz.
Sorunlarınızdan kaçmayın. Kötü olduğunuzu düşündüğünüz şeylerden kaçmayın. Daha iyi hâle gelmek için çabalayın. Görmezden gelmeyin sorunları. Çözmeye çabalayın. Çözüme ulaşamasanız bile, çabanız değerli olacaktır emin olun.
Ama, kötü bir yol gördüyseniz, kaçın arkadaşlar. Sxxxir edin. Sizi, hayatınızı, çevrenizi daha iyi hâle getirecek şeylere koşun. Hile hurdadan, itlikten, zorbalıktan, karaktersiz bir axxxk axxxlı olmaktan kaçın. Bazen kaçmak gerekiyor.
Ben kaçıyorum arkadaşlar. Dinlediğiniz için teşekkürler.
Bir Cevap Yazın