Bölüm #12 – RoboCop

Bölüm #12 – RoboCop

Gerekli Detay Bölüm #12

Bölümü dinlemek için tıklayın.

EMEA bölgesinin en çok dinlenen 889’uncu podcast’i Gerekli Detay’a hepiniz hoş geldiniz.

Bölüm 12’de sizlerleyiz. Bugünkü konumuz RoboCop. RoboCop filminin yapımı, seti, oyuncuları, senaryosu hakkında Gerekli Detay’lara boğulacağınız güzel bir bölüm olacağını düşünüyorum.

RoboCop’un benim için çok ama çok özel bir yeri var. Anlatmayacağım ama bunu. Çünkü gerçekten filmle ilgili konuşulacak çok şey var. Bu nedenle hemen başlamak istiyorum. Bölüm çok fazla spoiler içeriyor. Filmi izlemediyseniz, lütfen bölümü dinlemeyin.

Hikayemiz özetle şu. Omni Tüketim Ürünleri ya da kısaca OCP firması, güç savaşına girmiş iş adamlarını barındıran büyük bir şirket. Bu şirketin önemli isimleri, Detroit şehrinde suçu da destekliyor. Bu şirket, suç ile mücadele için ED-209 isimli bir robot geliştiriyor. Robot fiyasko olunca, şirketin başka bir elemanı, robot polis projesiyle ortaya çıkıyor. O süreçte polis memuru Alex Murphy, yeni görev yerinde vuruluyor ve öldürülüyor. Robot polis projesi için aranan hammadde oluyor cesedi. Ancak ilerleyen süreçte, RoboCop’a dönüştürülen Alex Murphy, kendi anılarını hatırlıyor ve kimlik karmaşası yaşıyor.

Filmin senaryosuna, oyuncularına ve yapımına değinelim.

Öncelikle Edward Neumeier’dan bahsetmek istiyorum. 1957 doğumlu senarist, yapımcı, yönetmen. Üniversiteden sonra pek çok film stüdyosunda çalışıyor. Yönetici asistanlığı, senaryo okuma gibi işler yapıyor. Columbia Pictures’ta çalışırken, Risky Business filminin yapılmasını öneriyor senaryoyu okuduktan sonra. Film beklenmedik bir başarıya ulaşınca, Universal Pictures’tan yöneticilik teklifi geliyor ve oraya transfer oluyor.

Fakat Edward’ın şöyle bir durumu var. İşinden pek memnun değil. Kariyeri boyunca, aklında hep senaryo yazmak var. 1982 yılında, henüz 25 yaşındayken, mesai sonrasında yakınlardaki farklı bir filmin çekimine gidiyor. O zamana damga vuracak bir bilim kurgu filminin setine. Blade Runner. Set o kadar kalabalık ki, Ed setin içine karışıyor ve hatta bazı sahnelerin hazırlanmasında görev alıyor.

Blade Runner ile ilgili bir problem var ama. İçerikte robot var ama filmde robot yok. İnsan oynuyor. Sette bir sahne gözüne çarpıyor. Bir tane araba var. Muhtemelen akşam karanlığında yaşıyor bu anı. “Şu arabanın yanında bir tane de robot olsa aslında…” diye içinden geçiriyor. Tam o anda, aklına robot polis senaryosu yazmak geliyor.

Senaryo üzerinde epey uğraşıyor. Taslağını çıkarması 1-2 yıl sürüyor. Bir yerden sonra tıkanıyor. Universal Pictures’taki yöneticiliğin getirdiği avantajla da yanına birilerini aramaya başlıyor. Michael Miner ile görüşüyor. Miner o sıralarda, robotlu bir müzik klibi üzerinde çalışıyor. Ed, Michael’a robot polis konusunu açıyor. Diyorlar ki tamam. Birlikte yazarız.

Edward, robot bir polis istiyor. Michael ise daha çok bir süper polis hayalinde. Bir kaza sonrası makineye bağlanıp süper güçler kazanan bir polis düşlüyor. O sırada bir de meşhur Terminator filmi çekiliyor bu arada. Hatta bu ikili, henüz senaryoyu tamamlamamışken film gösterime giriyor. Filmi izlemiyorlar. Muhtemelen etkilenmek istemiyorlar. Senaryoyu bitirene kadar Terminator’ü izlemiyorlar. İkilinin bir araya gelmesinden 6 ay sonra, RoboCop’un senaryosu tamamlanıyor.

RoboCop ismini duyan, başını çeviriyor. Salak saçma bir isim, uyduruk film adı, düşük bütçeli bilim kurgu olur bundan gibi tepkiler alıyor. Gören neredeyse herkesin sorduğu ortak bir soru var: İsim değişecek değil mi?

Deniyorlar da ismi değiştirmeyi. Ama yok. Olmuyor bir türlü. RoboCop yapışıp kalıyor. Ne yaparız ne ederiz derken Orion Pictures’a gidiyor film. Terminator filmi de o stüdyodan çıkmış zaten. Orion kabul ediyor işi.

Orion kabul ediyor ama, filme yapımcı ve yönetmen bulamıyorlar. Kimse senaryonun yüzüne bile bakmıyor. RoboCop ismini gören kaçıyor. Jon Davison, filmi yapmayı kabul ediyor. Yapımcı kısmı çözülüyor ancak yönetmen hâlâ yok.

Orion yöneticilerinden biri, daha önce birlikte çalıştıkları Hollandalı yönetmen Paul Verhoeven’a gönderiyor filmi. Paul’ün Orion’da yaptığı son film tam bir fiyasko ama. Orion, yine de bir şans vermek istiyor Paul’e. Çünkü senaryoda; Amerikan kurumsal hayatı, yozlaşma, ülke içindeki karışıklıklar ve düzensizlikler var. Bir Amerikalı’dansa, bir Avrupalı’nın bunları anlatmasını istiyorlar.

Paul, senaryoyu okumuyor bile. Kaldırıp atıyor kenara. Sonra Paul’ün eşi okuyor ama. Senaryoyu okuduktan sonra çok beğeniyor ve Paul’e, senaryoyu okumasını söylüyor. Yüzeysel bakma, çok fazla katman var bu hikayede vs. diyor. Paul okuyor ama yine de içine sinmiyor. Orion yöneticileri devreye giriyor. Paul’e, senaryonun özel olduğu noktalar anlatılıyor. Neticede bu film, bir robot ile ilgili değil. Bir insanla da ilgili değil. Bir robot var, içinde bir insan var ancak insan tam olarak ölmemiş. Paul, teklifi kabul ediyor. 7 milyon dolar bütçe ile, filmin yapımı başlıyor.

Senaryoya Orion’ın da, yönetmen Paul Verhoeven’ın da katkıları oluyor. Ed, senaryonun şiddet içerikli olmasını istiyor. Aynı zamanda eğlenceli de olmasını istiyor. Bazı ufak dokunuşlarla komedi de ekleniyor filme. Senaryo iyice olgunlaşıyor.

Ancak ortada aktör yok. RoboCop kim olacak? Bu noktada, başrolün belirlenmesi çok önemli. Çünkü o kişiye uygun bir de robot kostümü yapılacak. Arnold Schwarzenegger gündeme geliyor. Hazır Terminator de yeni bitmiş. Yok diyorlar, olmaz. Fazla büyük. Miguel Ferrer geliyor denemelere. RoboCop olmuyor ama Bob Morton rolünü alıyor. Kurtwood Smith de benzer şekilde Clarence Boddicker rolünü alıyor. 7 ay geçiyor ama başrol hâlâ yok. Ama yapım, ne aradığını biliyor. Zayıf, fit ve dudakları güzel bir adama ihtiyaç var çünkü filmin önemli bir kısmında RoboCop’un sadece ağzı görünecek.

Peter Weller önerisi geliyor. Peter, yakın zamanda iyi bir filmde rol almış. Güzel iş çıkarmış. Dövüş sanatları dersi almış. Teklif gidiyor. Diyor ki ben kasete oynamam. Yazarla, yönetmenle vs. yemeğe çıkıyorlar. Yemekte, karşılıklı senaryo okuması yapılıyor. Sonradan RoboCop’a dönüşecek olan polis Alex Murphy rolünü, Peter Weller alıyor. Hemen akabinde, koreografi dersleri almaya başlıyor. Mimik eğitmeni Moni Yakim ile birlikte çalışmak istiyor Peter.

Yönetmen Paul Verhoeven, oyuncu seçiminde de, filmde de aykırı bazı denemeler yapıyor. Bob Morton karakterinde; Amerika’nın iş dünyasındaki çekişmeler, güç savaşları, aşırıya kaçma, bencillik gibi temalar işleniyor. Filmin kötü adamlarından Dick Jones karakterinin rolü, Ronny Cox’a veriliyor. Ronny Cox, o zamana kadar hep iyi aile babası tarzı rollerde oynamış biri ama.

Benzer durum, Murphy’nin polis teşkilatındaki partneri Anne Lewis karakteri için de geçerli. Bu role seçilen kadın oyuncu, çekimlere 2 hafta kala projeden çekiliyor. Onun yerine, Nancy Allen geliyor. Nancy Allen bu role epey seviniyor çünkü babası 30 yıl polislik yapmış. Fakat Anne Lewis karakteri, maskulen bir kadın. Ancak Nancy Allen’ın bu imajla hiç ilgisi yok. Nancy Allen’ın saçlarını kısaltıyorlar önce. Arkadaşlarından da bir öneri geliyor. İlginçtir. Erkek iç çamaşırı giy diyorlar. Nancy Allen, bu tavsiyeye de uyuyor. Maskulen tavırlara bürünüyor ve daha önce oynamadığı tarzda bir rolün altından başarıyla kalkıyor.

Yazar, filmin kötü adamı Clarence Boddicker’ı oluştururken, 1975’te işlediği suçtan dolayı günümüzde hâlâ hapiste olan Ramirez Snaches, namıdiğer Çakal Carlos karakterinden etkileniyor. Clarence’ın gözlüklü olmasının sebebi de bu. Zeki görünen, iyi giyimli bir kötü adam yaratmak istiyorlar.

Oyuncular da hazır. Peki kostüm? Robot hâlâ yok.

1890 doğumlu Avusturyalı yönetmen Friedrich Christian Anton Lang ya da kısaca Fritz Lang’ın, zamanının ötesinde bir filmi var. 1927 yapımı Metropolis filmi. RoboCop’yun yönetmeni Paul Verhoeven’a göre, bize bu robotun erkek versiyonu lazım. Seksi, cesur ve Detroit otomotiv endüstrisinin izlerini taşıyan bir kostüm istiyor.

Kostüm için Rob Bottin’e gidiyorlar. Rob Bottin, detaycı ve mükemmeliyetçi biri. Başrol belli olduktan 6 ay sonra kostüm hazır olur diyor. Başrol için Peter Weller seçilince de kostüm çalışmaları başlıyor. Rob, sanatçı Miles Teves’e gidiyor. Robot çizer misin? Çizerim. Çok severim diyor ama Miles, çocukluğundan beri hiç robot çizmemiş. Başlıyor çizimlere. Gönderiyor Rob’a. Rob da kilden 3 boyutlu çalışmalara başlıyor. Fritz Lang’ın yıllar önceki robotunun modern ve erkek hâli üzerine epey emek harcanıyor.

Peki sonra? Kostüm beğenilmiyor. 6 aylık çalışma, rafa kaldırılıyor.

Sete, Japon illüstrator Hajime Sorayama’nın bir kataloğu getiriliyor. Çizimler seksi Japon robotlardan oluşuyor. Tamam diyorlar. Geçmişi bırakalım. Devrim yaratacak yeni bir şey yapalım. Miles Teves, tekrar çiziyor. Rob Bottin de yeni bir model hazırlıyor. Bir iç takım, bir dış iskelet şeklinde parçalar oluşturuyor.

Film her ne kadar Detroit’te geçse de, çekimlerin büyük çoğunluğu Dallas’ta yapılıyor. Ağustos 1986 ve Ekim 1986 arasında çekimler tamamlanıyor. Ama nasıl tamamlanıyor?

Kostüm yetişmiyor çekimlere. İlk 2 hafta, kostüm gerektirmeyen sahneler çekiliyor. Ancak çoğu sahnede kostüme ihtiyaç var. Filmin içine ufak skeçler ekleme kararı alıyorlar. Filmde gördüğünüz reklamlar çekiliyor mesela. Ufak bir şov hazırlıyorlar film için. Şovun adı, “It’s Not My Problem” ki bu da yönetmene bir gönderme aslında. Çünkü yönetmen, “bu benim sorunum değil” lafını sık sık kullanıyor.

Tam çekecek bir şey kalmadı artık derken, kostüm geliyor sete. Herkes sabahtan hazır çekimler için. Başlıyorlar kostümü giydirmeye. Tabii ilk seferinde uymuyor. Düzenlemeler yapılıyor. Bazı kısımlar traşlanıyor falan derken, Peter Weller’ın RoboCop kostümünü giymesi 14-15 saat sürüyor. Sonra Peter Weller kalkıyor ayağa. Bütün o çalıştığı mimikler, robotik hareketler. Hepsi çöpe gidiyor. Çünkü kostümün içinde bunların hiçbirini yapamıyor.

Sinirler geriliyor. Yönetmen ile Rob Bottin’in arası açılıyor. İlerleyen süreçte Rob, sete gelmeyi bile bırakıyor.

Hava sıcak. Peter, kostümün içinde aşırı derecede terliyor. Su kaybediyor, zayıflıyor. Vücudunda tahrişler oluyor. Yapım berbat geçiyor. Zaman aşılmış, bütçe aşılmış. Orion sıkıştırıyor. Bütçeye bir güncelleme yapılıyor. 7 milyondan 10.7 milyona çıkarılıyor.

Peter Weller’ın, kendi kafasında canlandırdığı bir robot var. Onu oynamak istiyor. Yönetmen ile arası açılıyor. En son kılıçlar çekiliyor. Peter’a diyorlar ki seni gönderelim. 1-2 milyon doları çöpe atarız, önemli değil. Peter Weller çıkıp gidiyor. Yerine dublör Gary Combs geliyor. Ama olmuyor tabii. Yüz yapısı çok farklı. Yani evet, vücudun neredeyse tamamı kostümle kaplı ama, neticede ağız kısmı farklı. Peter Weller’a da yönetmene de dank ediyorlar bir şeyler. Tekrar el sıkışıp barışıyorlar. Peter Weller, sete geri dönüyor.

Tabii bir de RoboCop’un baş düşmanı olan robot var. ED-209. ED-209’un tasarımı, yazar Edward Neumeier’ın elindeki bir Japon robot figüründen esinlenerek yapılıyor. Craig Hayes tarafından yapılıyor ED-209 karakteri. Görsel efektlerinden de Phil Tippett sorumlu. Bu robotun tasarımında; kötü araba tasarımlarından, tanklardan, helikopterlerden ve katil balinalardan faydalanılıyor. İlk tasarımda, ED-209’un kafasının önündeki ızgara kısmına baktıklarında, robot sanki gülüyormuş gibi geliyor. Ters çeviriyorlar ve daha korkutucu bir tip oluşuyor.

Tabii o zamanlar CGI falan yok. Bütçe kısıtlamaları da fazla. Stop-motion yöntemiyle yapılıyor bu robotun çekimleri. Küçük ED-209 kullanılıyor ve çekim hileleriyle devasa bir robotmuş gibi gösteriliyor.

Bu arada, yazar biraz da komedi istiyor. Şiddet dolu filmin içerisinde komedi dokunuşları görmek istiyor. ED-209’un yok edildiği sahnede, bacaklarının üzerine bir pervane ekleniyor. O koskoca ölüm makinesi, kafasında pervane dönen 2 bacaklı bir oyuncak oluyor. Sallanıyor, küt diye düşüyor. Ayak parmakları seğiriyor. Benzer şekilde, RoboCop’u merdivenlerden kovaladığı sahnede merdivenleri inemeyişi, ayaklarını uzatıp merdivene nasıl adım atacağını hesaplamaya çalışması, müteakiben yuvarlanıp düşmesi ve bebek gibi ağlaması da bu komedi tarafını destekleyen noktalar. Burada, Craig Hayes ve Phil Tippett’in emeği büyük.

Nihayetinde geldik filme. Görüntü yönetmeni Jost Vacano, kostümün en iyi şekilde sunulması için elinden geleni yapıyor. Kostüm sık sık parlatılıyor. Doğru ışık açıları ile, RoboCop hep parıldıyor. Zırhını kuşanmış, şehri tüm pisliklerden arındırmaya gelmiş bir şövalye gibi sunuluyor. RoboCop aşağıdan çekiliyor. Dev bir kahraman oluyor ekranda.

RoboCop, izleyiciye parça parça sunuluyor. Önce yüzündeki perde kaldırılıyor ve etrafı onun gözünden görüyoruz. Sonrasında, yürüyüşünün çıkardığı sesleri duyuyoruz. O sırada bir monitörden görünüyor. Devamında, buzlu camın arkasından geçerek geliyor. Sırtı dönük şekilde devam ediyor yoluna. Neden? Tam emin olmamakla beraber, muhtemelen Peter Weller’ın olmadığı dönemde çekilen sahneler onlar. Burada yönetmen yine yeteneğini konuşturuyor ve net bir RoboCop çekimi almama durumunu, yaratıcı bir fikirle kapatıyor.

Çekimler Dallas’ta yapılıyor demiştik. OCP’nin binası mesela, Dallas Belediye Binası. Dallas’ta 10-12 tane bina kiralanıyor. Buralar patlatılıyor. Sürekli bir patlama var. Her akşam bir patlama. Ancak hep daha büyük bir patlama isteniyor. Daha çok olsun, daha büyük olsun, daha şiddetli olsun.

Öyle mi? Öyle. Meşhur benzin istasyonu patlaması sahnesi çekiliyor. Öyle bir patlatıyorlar ki, birkaç blok ötedeki evlerin bile camları çatlıyor. Yakınlardaki alarmlar deli gibi ötmeye başlıyor. Dallas diyor ki, yapımınızı durdururuz. Set toparlanıyor ve Pittsburgh’a gidiyor. Dallas macerası, benzin istasyonu patlamasından sonra son buluyor.

Bu arada bütçe 10.7 milyon olmuştu ya. 12 milyon harcanıyor. Daha da aşılacak.

Pittsburgh’ta, filmin kötü karakterlerinin tek tek öldürüldüğü sahneler çekiliyor. Çok güzel bir fabrika buluyorlar. Sahneleri burada çekiyorlar. Paul McCrane tarafından canlandırılan Emil Antonowsky karakterinin ölümü var burada. Zehirli atık tankına gömülüyor. Burada çok güzel makyaj yapılıyor Paul McCrane’e. Zehirli atığa bulanan bir insan ne hâle gelir çalışması yapıyorlar. Parmaklarında eriyen ve sarkan derinin gerçekçi görünmesi için, parmak uçlarına ağırlık ekliyorlar falan. Sonra Clarence gelip bu karaktere çarpıyor. Burada bir model kullanılıyor. Modelin parçalanma sahnesinde, arabanın ön camına karpuz ve domuz bağırsağı fırlatılıyor.

Son olarak Los Angeles’ta, Murphy’nin öldürüldüğü sahne çekiliyor. Burada da Peter Weller’ın hareketli bir modeli kullanılıyor. Sette bile çok gerçekçi görünüyor bu sahne. Hayli şiddetli ve üzücü bir sahne. Herkes geriliyor gerçekten.

Bütçe konusunda Orion sıkıştırmaya devam ediyor ancak yönetmen Paul Verhoeven hiç geri adım atmıyor. Sonra bir bakıyorlar, evraklarda bir problem var. Orion tarafında birileri hata yapmış ve filmin bütçe ile ilgili kısmında imza yok. Hemen avukatlar aranıyor. Sözleşmede yazan 10.7 milyon dolar. Harcanan 12. İmza atmıyor yapımcılar. Evrakta sahteciliğe girer diyorlar. Şirket de hatasını kabul ediyor. Bütçeye de güncelleme geliyor. Nihayetinde 13.7 milyon dolara çıkıyor bütçe ve film bu bütçeyle tamamlanıyor.

Ön gösterime giriyor. Daha ilk sahnelerde, Murphy ölünce 10 kişi çıkıp gidiyor filmden. Film 18 yaş ve üzeri olarak işaretleniyor. Aşırı şiddet var. Orion bunu hiç istemiyor. Çünkü RoboCop, 18 yaş ve üzeri olursa, her yerde yayınlanamayacak. Dahası; oyuncak, aksiyon figürü gibi şeyler de yapıp satamayacaklar. Yönetmene diyorlar ki sözleşme gereği bu filmi 17 yaşa çekeceksin. Bir şekilde 18 altında kalacak. Saniyelik değişimler yapıyorlar filmde. Küçük küçük kırpmaların ardından film 17 yaşa çekiliyor.

Film tamamlanıyor. Ama herkeste bir gerginlik var. Ne tepki alacaklarını bilmiyorlar. Yazar Edward Neumeier, polislerden çekiniyor. Acaba polisler, onların öldürülmesi ile ilgili boş muhabbet yaptığımızı mı düşünecekler falan diye. Filmi 300-400 kere izliyor zaten. Galaya gitmem diyor. Arkadaşları ısrar ediyor. Git, niye gitmiyorsun falan. Galaya katılıyor.

Film izleniyor. Herkes pür dikkat. Ana karakter, daha filmin başlarında ölüyor. Robota dönüştürülüyor. Fakat giderek insanlaşıyor. Anılarını hatırlıyor. Öldüğünü öğrendiği bir an var. Kendi evini ziyaret ettiği sahneler var. Karşısında eşini ve çocuğunu hayal ediyor. Kendi yüzünü görüp cildine dokunduğu bir an var. Mükemmel bir kimlik karmaşası işleniyor. Tabii Basil Poledouris’in harika müzikleri var. Sahnelerin yoğunluğunu kat kat arttırıyor.

Filmin son sahnesinde, ED-209 projesinin önderi Dick Jones ile yüzleşiyor. Fakat programı gereği, OCP yetkililerine karşı gelemez. O sırada, Dan O’Herlihy tarafından canlandırılan “İhtiyar” karakteri esir alınıyor Dick Jones tarafından. İhtiyar, Dick Jones’u işten kovduğunu söylüyor o an. Kendini kenara atıyor ve RoboCop, Dick Jones’u vuruyor. Dick Jones, OCP binasından aşağı düşüyor ve ölüyor. İhtiyar, RoboCop’a dönüp “İyi atıştı evlat, adın ne?” diyor. Tam o anda, salondaki seyirciler hep bir ağızdan “Murphy!” diye bağırıyorlar. İzleyici, ölen polis memuru Alex Murphy’nin RoboCop oluşunu, sonrasında kendini bulma ve intikamını alma hikayesini öylesine benimsemiş ki, herkes RoboCop’un tekrar Murphy olduğunu düşünmüş. Bütün salon Murphy dedikten sonra, RoboCop da Murphy diyor çünkü senaryo bu. Hikaye, izleyiciye geçmiş. Tamam diyorlar. Yaptık. Biz, harika bir film yaptık.

Yönetmene göre; RoboCop ve ED-209 mücadelesi, şeytan ile İsa’nın mücadelesi. ED-209 karakteri, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Alman askerleri gibi. Vur diyorsun, vuruyor. Bir yüzü veya gözü yok, kör. Alex Murphy’nin ölümü, elinin parçalanması, çarmıha gerilme. Yeniden doğmadan önce yapılan son şey. Sonrasında ise hayata tekrar gelip kurtarıcılık yapıyor RoboCop.

Çocukluğumda neredeyse her gün izlediğim, ezberlediğim bir filmdir. Çok fazla ilgimi çekmişti. Her izlediğimde, hikayenin yeni bir parçasını keşfediyordum. Murphy’nin yaşadığı kimlik karmaşını daha iyi anlıyordum. Bu nedenlerle, RoboCop’un Gerekli Detay’larını sizlerle de paylaşmak istedim. Umarım keyif almışsınızdır.

Gelecek cuma saat 19:28’de görüşmek üzere, hoşça kalın.

Bir Cevap Yazın