Bölüm #7 – Çalışma Ortamındaki Tipler

Bölüm #7 – Çalışma Ortamındaki Tipler

Gerekli Detay Bölüm #7

Bölümü dinlemek için tıklayın.

EMEA bölgesinin en çok dinlenen 889’uncu podcast’i Gerekli Detay’a hepiniz hoş geldiniz.

Bölüm 7’ye hoş geldiniz. Umarım herkes mümkün olduğunca iyidir. Gerekli Detay tarafında işler hiç de fena gitmiyor. 100 dinlenmeye ulaştık geçtiğimiz hafta. Web sitesine ufak tefek ziyaretler başladı. Instagram ve Twitter hesaplarını benden başka takip eden insanlar da olmaya başladı. Bunlar güzel şeyler. Sene sonuna doğru 500 dinlenmeye ulaşmayı hedefliyoruz ama bakalım. Bölümleri dinlemekten keyif alıyorsanız, eşe dosta duyurun lütfen. Tabii ki bu sayılara ulaşmamızı sağlayan sizlere de teşekkürlerimi sunarım.

Logoda, renklerde falan ufak tefek değişiklikler yaptık. Daha iyi oldu böyle bence. Sticker falan bastırayım dedim geçenlerde. Baktım siyah olmasını istiyorum. O yüzden kalan her şeyi de tekrar siyaha çevirdim. Sticker siparişini de verdim bu arada. Bir süre böyle gidelim bakalım, ileride canımız başka bir şey çekerse ona geçeriz.

Sizlerden de biraz katkı almak istedim. Bu nedenle, gelecekteki bölümlerde kullanılmak üzere sizden kısa bir hikaye isteyeceğim. Hayatınızda bir şeyler başardığınızı hissettiğiniz bir anınızı duymak istiyorum. Bir konu daha var. Hayatınızı değiştiren ya da etkileyen bir şarkıdan bahsetmenizi istiyorum. gereklidetay.com/iletisim adresindeki formdan ya da doğrudan e-posta göndererek bunu paylaşırsanız sevinirim. Gerçek adınızı kullanmayın lütfen. Ancak kendinize bir takma ad belirleyip bu takma adın kullanılmasını istediğinizi belirtirseniz, size bu şekilde hitap edeceğim.

Bu bölümde; karşımıza çıkması muhtemel bazı iş arkadaşı tiplerinden bahsedeceğiz. Gerek yönetici olsun, gerekse aynı ortamda bulunduğumuz insanlar olsun. Statü bağımsız konuşacağız. Bu insanların class’larını, skill’lerini ve stat’larını açıklayacağız. Yetmezmiş gibi, bir de can sıkıcı olabilecek türler için bazı counterspell ipuçları da paylaşacağım sizlerle. Yine bölümde de belirttim ama söylemiş de olayım. Ağzımızı bozacağız yine. Ortalık yerde dinlerken dikkatli olun.

Bu bölüme olan katkılarından dolayı, Kaliforniya Valisi sayın Arnold Schwarzenegger’e de sevgilerimizi gönderelim.

Ne var oğlum? Arkadaşım olamaz mı?

Şimdi başlamadan önce şunu samimiyetle belirteyim. Neticede CV’miz ortada. LinkedIn falan, biliyorsunuz bunları. Dolayısıyla şundan emin olun. Burada bahsedeceğim tipler arasında olumsuz şeyler söyleyeceğim kişi ya da kişilerle birlikte çalışmadım. Bunlar uzaktan yapılan gözlemler, arkadaş ortamındaki muhabbetler gibi yöntemlerle saptanmış tipler. Filmlerde, kitaplarda gördüğüm tipler. Olumlu şeyler söyleyeceğim tiplerle ise birlikte çalışmış olabilirim. Ama dediğim gibi, daha önceden bir şekilde birlikte çalıştığım kişi ya da kişilerin arkasından kötü şeyler söylemeyeceğim burada. Yakışmaz, etik olmaz. Bu şekilde kayıt altına alınacak ve karşı tarafın hiçbir şekilde karşılık veremeyeceği tek taraflı bir konuşmada bunlardan bahsetmek doğru olmaz diye düşünüyorum. O yüzden sakın ha aklınıza böyle şeyler gelmesin. Şimdi hikayelerin bazıları, başımdan geçen hikayeler. Ama kim bu tipler, mesela bir arkadaşımın arkadaşı olarak benimle aynı ortamda bulunuyor. Bir şeyler söylüyor. Ben bu elemanı da kategorize ediyorum. Çünkü benim iş hayatımda değil ama sonuçta başkasının iş arkadaşı. Böyle düşünün olayı.

Yeterince açık ifade edebildiğimi düşünüyorum. Hadi başlayalım.

Samuel Norton var. Müdür. Allah bizi Samuel Norton gibi yöneticilerin gazabından korusun. Kim bu herif? Esaretin Bedeli filmindeki yxxxak müdür. Sürekli bir “güç bende” havası ile sxk sxk hareketler peşinde koşup insanı yıldırmaya çalışıyor. Küçük biyolojik yıkım araçları yaratıyor aslında bunu yaparken ama farkında değil. O zamana kadar emekli olur sxxxir olur giderim diye düşünüyor muhtemelen ama EYT çıkıyor karşısına. Öyle bir durum. Filmin adı da Shawshank Redemption falan değil, direkt Yxxxak Redemption olmalı bence.

Bu tarz yöneticilerin temel derdi, ego ve sonradan görmelik tabii ki. Sürekli kaba kuvvetle, tehditle bir iş yaptırmaya çalışır bunlar. “Yine 2 dakika geciktin Samet” falan der böyle. Ya da durup dururken “Şunları öte yana taşı” der. Sebepsiz. Sonra geri getirtir falan. “Hayat çok pahalılaştı dimi gençler ya? Birinizi kovayım da onun maaşını size üleştireyim.” diye salak salak sözler sarf edebilirler. He üleştir axx. Sık kullandıkları bazı spell’ler vardır bunların. Mesela “Hadi” demeye bayılırlar. “Hadi” deyince, sizin daha hızlı çalışacağınıza dair yaygın bir inançları vardır. Bir de “Noldu?” büyüsü atar bunlar. O iş noldu? Müşteriyi arayacaktın noldu? Öğlen gidecektin noldu? Muzun sapı oldu işte nolcak yapıyoruz dur.

Bu tip yöneticinin basit bir counterspell’i vardır arkadaşlar. Biri “idare etme” büyüsü. Level 1’de açılır. Çok basit bir şekilde kullanılabilir bu büyü. Hazırsanız söylüyorum. “He, hü”. Bir kez daha deneyelim, bu sefer siz de eşlik edin lütfen, “he, hü”. “He hü Ercan Bey” şeklinde mesela kişiselleştirebilisiniz de, samimiyet katar. Bir süre bu şekilde idare edip hazırlık yaptıktan sonra level 2’ye geçersiniz ve “mobbing ispatlarıyla gxxxnü sxxxe” büyüsü açılır. Her şeyi yasal olarak belgelendirdiğinizden emin olun. Devamı gelir.

“Spora yeni başlayan tip” var arkadaşlar. Ürkütücü olabiliyorlar bazen. Orta yaş krizi mi desem, bunca yıldan sonra aklı başına gelmiş ya da şartlar anca mı bir araya gelmiş desem, bilemiyorum. Ama böyle tipler var. Bu arkadaşların en büyük sıkıntısı, son 4 iş gününde, mesainin ilk yarısında YouTube’dan izledikleri her şeyi doğru sanmaları. O sırada yulaf ezmesi falan yiyor bu arada. Doğru sanmalarını geçtim, illa ki doğru olanlar da vardır ama, son 20 yıldır bunları biliyormuş gibi davranmaya başlarlar. Hatta bunların bazısı Canan Karatay’cı oluyor ve iyice çekilmez hâle gelebiliyorlar. “Çay şekerli içilir mi yaaa”nın rahatsız edici bir versiyonunu, tüm hayatınıza empoze etmeye çalışırlar bu tipler. Ellerinde çok önemli 2 büyü vardır. Birincisi, “Kaç kalori?” büyüsü. Konuşmanın herhangi bir yerinde bu soruyu yapıştırabilirler. “Öğlen ne yiyorsunuz?”, “Abi pizzaya karar verdik.”, “Bir dilimi kaç kalori haberin var mı senin?”. Yok işte axx yok, var gibi mi görünüyor? Daha 2 ay önce, bir oturuşta 3 litre fıçı bira içmekle övünen adam, bana gelip “kola seni öldürecek” diyebiliyor. Peki outlet mağazadan aldığın Hummel koşu taytı seni ne kadar yaşatacak he, hıyarağası?

Bu tiplerin ikinci bir kozu daha var. Herhangi bir muhabbette tam bitti gidiyorum dediğinde şu ölümcül kartı kullanbiliyorlar: “Sen de gel” kartı. Mesela yüzüyorsa, yüzmek en sağlıklı spordur ve sen de gitmelisin. Yok abi ben koşuyorum dersin, dizlerin sakatlanacak, 50 yaşında yatalak olacaksın der. Kendisi koşuyorsa, koşmak en güzelidir ama. Mesela o tip için de yüzmek saçmadır. “Kardeşim şimdi evrimsel süreçte ilk insan yeter lan sxxxrim suyunu selini dediği için burada olduğunu unutma.” gibi şeyler söyler. Ama aynı sporu yapmıyorsanız, kesinlikle sxxxk bir herif oldunuz artık onun gözünde. Burada bir counterspell var, karşınızdakini kalıcı olarak kovuyor. Ancak size de hasar vuruyor. “Bakarız” büyüsü. “Bakalım abi ya, hayırlısı, ben de istiyorum zaten.” gibi şeyler kullanarak, “sen de gel” kartını ıskartaya çıkarabilirsiniz. Ama işte, bunu çok kullanınca, sağda solda arkanızdan “yok ya balon o, hayatı yalan” gibi şeyler söyler ve bu da size damage vurur. Önemli değil. Siz bir yandan sporunuzu yaparsınız. Fit olursunuz. Sonra “Bu nasıl böyle kalıyor ya?” diyerek delirir ve sıkıntı çıkaramaz. Böylelikle kritik hasar vurabilirsiniz.

“Alıntıcılar” var. Çok seviyorum bunları. 800 kitap okumuş ve onlardan alıntı yapıyor sanıyorsunuz değil mi? Hayır işte. Sadece 1-2 tane Instagram sayfası takip ediyor ve muhtemelen bu sözleri Excel’e kaydediyor. Her gün tekrar ediyor. Dolu insan, zaten her türlü kendini belli eder arkadaşlar. Alıntılar yaparak da ifadelerini güçlendirir. Okumuştur, araştırmıştır. Bu kişilere fazlasıyla saygı duyuyorum. Konumuz bu değil. Benim derdim, boş atanlar ve bunları tutturduğunu sananlarla. Yani “alıntıcılar” ile kast ettiğim, alıntılar yapan insanlar değil esasında, direkt kolpacılar. Bir şey konuşuyoruz mesela. Konuyu tamamen değiştirip, güçlü olduğunu sandığı tarafa çekmek istiyor. Klasik, sıklıkla karşılaştığımız “bir sözü var” büyüsünü kullanıyor bu arkadaşlar.

Tipik bir diyaloğu düşünelim mesela. Ne iş yapıyorsun diyor bana. İşte Linux, sistem, bilgisayar falan. Bilgisayar lafını duyar duymaz taaak. Bitti. Devamını söyleme. “Nedir bilgisayar?” diyor. Dilin döndüğünce anlatmaya çalışıyorsun. “Hayır” diyor. Bakıyorum suratına. “Hayır”ın devamı gelmiyor. Hiçbir şey söylemiyor, ben de konuşmuyorum. Herkes bize bakıyor, biz birbirimize bakıyoruz. Hani içimden ayağa kalkıp benimki hayırsa bunun eveti nedir be dxxxarak diyesim geliyor, diyemiyorum. Boş bakışmadan krediyi o alıyor ama, üzücü olan bu. Çünkü işi bilgisayar olan benim. Hayır diyen o. Uhrevi varlık oldu şimdi ortamda. Bu hava akımını arkasına alıyor ve başlıyor anlatmaya. “Bilgisayarı iyi incele, içinde bilgi var” diyor. “Ne anlatıyorsun orangutan” dercesine bakıyorum suratına. Bu noktada benim salak olduğum yargısına varıyor ve vitesi arttırıyor. Kariyerinin üçüncü yılında bahçıvanlığa geçmiş bir filozofun adını söylüyor. Duymamışım adını. “Felsefe ile de ilgin yok sanırım, çok okumuyorsun anlaşılan. Neyse, onun bir sözü var. Bilgi demek, bilincin en üst noktasındaki bilişsel bilinçlerin bililemesidir aslında.” falan gibi bir şeyler saçmalıyor. Çok okumuyor muyum?!? Nasıl vardın bu kanıya be aklına fikrine sxxxuğum diyeceğim, yine yutuyorum. “İşte böyle, artık yaptığın işe daha farklı bir gözle bakarsın.” diyor. Ben bu artist, ukala, bomboş tipten nefret ediyorum işte.

Bunun çok etkili bir counterspell’i var. Ama çok riskli. Gavurun dediği gibi, viewer discretion is advised yani. Nedir counterspell’imiz? “Şey de vardı” büyüsü. Ben kullandım bunu. Baya etkiliydi. Alıntı yapılan kişiye ait ya da konuşulan konu ile ilgili başka bir söz söyleyeceksiniz. Ama sözü gxxxnüzden uydurun ya da bir şarkı sözü söyleyin. Mesela az önceki diyaloğa geri dönelim. “Aaa evet evet hatırladım, ayrıca Kant’ın da bilgi konusunda bir sözü var. Sen beni bilemedin, yüreğimi göremedin, kendini bilemedin, yamacıma gelemedin” diyor. Çok ciddiyim, Ceza’nın şarkı sözüyle olmasa da ben bunu yaptım birine. Karşımdaki ne dedi peki? “Ah, evet, hatırlıyorum. En sevdiğim sözlerinden biri.” Patlamak üzereyim, gülmemem lazım. Çok iyi ritim yakalamışım. Buraya kadar gelmiştim bak ben. Devamında şöyle arttırılabilir. Bu söz benim odamda duvarda asılı, hayat felsefem benim diyorum. Benim de eski evimde vardı ama taşınırken kayboldu diyor. İşte tam o anda, herkes aramızdaki bu kibar laf dalaşına kenetleşmişken, “Nxxxxxxxxh kayboldu yxxxak kafalı, nereye kayboldu?” diyesim geliyor. Demiyorum işte. Çünkü bunu travmatik bir şekilde öğrensin istiyorum. Gitsin mesela evde Google’a yazsın ve ağlamaya başlasın. Ya da körlemesine gitsin bu sözü farklı yerde kullansın, abi ne alakası var ya desinler buna. O anda erimesi, buharlaşması falan söz konusu değil bak. Çok daha farklı bir şey yaşayacak. Hani soruyorlar ya fen bilgisinde, süblimleşmeye örnek. Naftaliiin. Başka? Yok. Üzülmeyin arkadaşlar işte, artık var. Süblimleştiğinden emin olduğumuz ikinci madde de bu herif oluyor.

Dumbledore’a benzeyen yöneticiler var. Oradan oraya koşturuyorsun, işi bitiriyorsun. Göz ardı edilmiş bir sürü olayla karşılaşıyorsun. Gün sonunda gxxxnden ter akıyor ve bitiyorsun işini. Geliyorsun rapor vermeye. “Eline sağlık, güzel iş başardınız” diyor, sonuna emoji koyuyor bir de. Para ver axx evladı, zam yap, prim ver, sxxxcem emojini. Hani yağ gibi akacaktı bu iş? Hani hiçbir sıkıntı olmadan vurup çıkacaktık? Hani müşteri tarafında her şey hazırdı? Hani yanıma verdiğin adam işi biliyordu? Yok. Arif Işık’ın G.O.R.A.’daki deyimiyle, “Sırf hava axx”. Dumbledore’u sxxxyim ya gerçekten. Oğlan okula girdiğinden beri hayatı sxxxldi, gün yüzü görmüyor çocuklar. Hâlâ nasıl oluyorsa büyük büyücü, büyük müdür oluyor Dumbledore.

Bunların iki önemli spell’i var. Bir. “Tebrikler” büyüsü. Pasif skill var bir de, “teşekkürler”. “Tebrikler”i, “teşekkürler” ile buff’layarak kullanırlar. Hiç önemli değil. Siz de teşekkür ederek bu spell’leri karşılayabilirsiniz. Ne zamana kadar? Zam dönemine 2 ay kalana kadar. “Tebrikler, harika iş”, “Teşekkürler, umarım zam döneminde dikkate alınır bu eforlarım” gibisine bir şeyler söyleyerek, sopayı göstermeye başlayabilirsiniz.

İkinci spell’in adı, “bir keresinde”. Bildiğimiz tecrübeli insan hikayesi anlatmaz sana bu kişiler. Tecrübeli insanın anıları, çok kıymetli. Aşırı değerli. Saatlerce dinlerim. Ama işte, bu küçük Dumbledore’lar farklı. “Bir keresinde” diye lafa başlar ve asla hiçbir şekilde bir bxxa yaramayacak bir hikaye anlatırlar. “Üniversitede Fortran dersindeki hocam bana demişti ki sen geleceğin Turing’isin. Yaa işte böyle çocuklar.” He bu mu hikaye şimdi bitti mi? Ne öğrendik bu hikayeden? Üniversitedeki hocan hiçbir sxk bilmiyor, bunu mu öğrendik? Ya da hocanın en büyük hayal kırıklığı sen misin şimdi, etten kemikten bir yapı mı oldu hayal kırıklığının yeni adı? Ne yapayım bu hikayeyi ben şimdi? Ana fikrini falan geçtim genel olarak bir fikir yok ki sxxxiğimin hikayesinde. Böyle durumlarda, “aynen aynen” kartını oynayabilirsiniz.

Bu kartı oynarken, karşı tarafın cümlelerini olduğu gibi iade edeceksiniz ya da onu destekler nitelikte konuşacaksınız. Mesela Turing olayı işte. “Aynen aynen. Olmuşsunuz bu arada. Hocanızı haklı çıkarmış olmak nasıl bir duygu?” falan gibi. Kendi de biliyor çünkü pxxxvenk bir bxk olamadığını, kuduracak sizden de bunu duyunca. Bir de şey var. Bunların başarı hikayelerinde genelde sxxış anında kendileri oradadır. Sonra biri gelir düzeltir ve bunlar da kaymağını yemeye çalışır. Yine böyle bir hikaye anlatmaya başladığında, “Aynen aynen sonra da üreticiye case açtınız, gecenin yarısı biri geldi ve sistemi ayağa kaldırdı değil mi?” falan diyin. Sizin yanınızda böyle şeyler anlatmamaya özen göstermeye başlayacaktır.

“Batılı yönetici”. Favorilerimden biri. Bunları da çok severim. Sürekli Amerikanvari ya da Avrupai şeylerden bahsederler. “Ya Alicim harika gördüm seni, vaov, müthişsin dostum ya imrendim bak oo yea thumbs up” falan. Oğlum bak. Mesela kilo vermişim, saçımı kestirmişim, sakalda yeni bir model denemişim falan. Tamam, hoşuna gidebilir. Güzel olduğunu, bunu bana yakıştırdığını söyleyebilirsin. Çok güzel bir şey bu. İnsanı mutlu eder. Ama bunu; içten, samimi yapmadığın zaman çok tatsız oluyor. Yapmacık oluyor.

Hep böyle bir TED konuşmasında, bir filmde, bir kitapta gördüğü, duyduğu şeyi sana satmaya çalışır. “Aooov yapalım tabii Alicim ya ekip ruhu takım çalışması mental Alicim” falan ya bırak. Bir yandan ekip takım ruh muh bilmem ne, diğer yandan bir bakıyorsun kuyunu kazıyor, arkadandan iş çeviriyor bilmem ne. Sonra bana gelip kişisel gelişim masalı anlatıyor. Ya sxxxir git işte. Gxxxerenin birisin. Dışarıdan bakılınca ne kadar modern ne kadar şık aman aman çok kültürlü uuu falan. Ama şu yüzeyselliğinin karşısında sadece 10 dakika sana dikkat etse millet, senin nasıl bir balon olduğunu görecek zaten. Burada bir ara tür var işte. Herkesi bir halt sanan abeciler var. “Ağzı açık ayran budalası” grubu. Bunları dinlemeyin. Yok sayın. NPC gibi şeyler zaten bunlar. Diyaloğu skip et direkt.

Batılılara geri dönüyorum. Bu tiplerin spell’leri değişiklik gösteriyor. Genelde bir “awesome” spell grubu var. İşte thumbs up, çak dostum hadi high five, harikasın, müthişsin, süppper, süüüüüppppper gibi şeyler kullanıyorlar. Random geliyor bunlar. “Play along” kartını kullanabilirsiniz. 2 dakika siz de Amerikalı oluverin işte ya. Aynen dostum harika, işte bu, ekip, takım, ruh, kimya, oo yea yapın. Tatlı hissettiriyor. Bunların sürekli tekrar eden “Vuhhuu baba naber?” durumları, aslında o kadar da rahatsız edici değil. Yani zaten pek çok çomar var etrafta. Biraz da bunlardan olunca, ortalama toparlanıyor. O yüzden tüketin bu grubu. Çok rahatsız olmaya başlarsanız “dodge” skill’ini kullanın. Çünkü gerçek bir batılı, kişisel alanlara saygı gösterir. Dodge’lamanın en kolay yolu, “Ahh, yoğunluk, tempo, koşuşturmaca” gibi sözcükler kullanmak. Bunları sarf ettiğiniz anda, sizi rahat bırakırlar. Counter’lanması hayli kolay bir grup.

“Simbiyoz görünümlü parazit” tipinde insanlar var. Oooofff. Geldi bak. Şimdi bu tip, birine tutunur. Her işi birlikte yapmaya başlarlar. Sınavlara beraber hazırlanırlar, sahaya birlikte giderler, işi birlikte yaparlar, İK’ya izin almaya bile birlikte giderler, o derece. Lakin bu yaşam şeklinde, parazit olan pxxxvenk, aslında simbiyozmuş gibi görünür. Sanki iki taraf da bundan çok memnunmuş da ikilinin birbirine süper faydaları varmış gibi yapar. Eğer yapıştığı konak hücre, avellik yapıp durumu fark etmediyse, dışarıdan çok acınası durur. Böyle bir durumla karşılaşırsanız, “toksik ilişki gazı” salın bu ortama. Mesela parazit, bir hikaye anlatır. “Eee bütün işi Cafer yapmış sen de bakmışsın be oğlum.” diyerek çıkışabilirsiniz. Bu sayede, kullanıldığını fark etmeyen abecinin gözleri, belirli bir süreçten sonra açılabilir. Bu parazitler zaten aşırı omurgasız olur. Vurabildiğiniz kadar vurun. Düz vuruş atın. Skill’e falan gerek yok. Köpek çekin pxxe. Uzak dursun sizden.

Eğer size yapışmaya çalışıyorsa, müsaade edin. Yapışsın bir süre. Sonra dımdızlak bırakın bunu. Gxx gibi kalsın ortada, aklı başına gelir belki.

Yeterince çekilmez ve acınası bir hayatınız varsa, o günü bir MMORPG günü ilan edin ve öyle oynayın. Bakın etrafınıza. Çok garip tipler göreceksiniz gerçekten. Tipik bir iş gününüzü ele alın mesela. Sabah bir geliyorsun. Login oldun server’a. Town’a ışınlandın. Tadaaa, NPC’ler orada. Birazdan ağzına yüzüne sxxxlacağını bilmemize rağmen, tuvaleti paspaslayan dayı var mesela. Zaten dün akşam 6’da yaptın bunu, sabah neden yapıyorsun? Millet gelip işeyecek buraya birazdan işte. Saat 10 gibi yapsak daha makul değil mi? Değil. Köşedeki masaya bak mesela. Sürekli aynı şeyleri alıp kahvaltı yapan çocuk var. Ne ara geldin, aldın, oturdun da tabağı yarıladın axx evladı diyesiniz gelir ona. Bütün NPC’lere sağ tıklarsınız ama diyaloğun tamamını dinlemeden yola devam ettiğiniz için konuşmalar hep yarım kalır. “Günaydın, günaydın, günay, güna, güna, gü, gü, gü, gü” gibi. Ruh hâline uygun girişler yaparlar mesela insanlar. O sabah dungeon’a gelen insanları gözleyin bir. Mesela kimi, o sabah özel bir şey yapar ve güneş gözlüğü ile gelir ofise. Kapüşonunu çıkarmadan gelir, kulaklığını çıkarmadan gelir. Tamamen dış dünyayla iletişimimi kestim ben, beni rahat bırakın diye girer sunucuya. Ben mesela böyleyim çoğu zaman. Dün akşamki event’leri ya da şirket içi dedikoduları konuşan town people vardır mesela. Sen yanlarından geçerken seni parmakla gösterebilirler, seninle ilgili konuşabilirler. “Wow, he’s here. Sir, are you a Witcher? Can you kill the monsters in my bedroom?” falan gibi şeyler duyabilirsiniz.

Inn keeper’a uğrarsın hemen. Pot istersin. Çay, kahve işte neyse. Çörek istersin, elf ekmeği istersin. Gece zorlu geçtiyse, yarım bardak su alıp içine bir Alka Seltzer atarsın falan. Daily quest’ler düşer hemen. “Alicim yarım saat.”, bir de bileğini gösterir böyle tık tık yapar oraya. Ama kolunda saat yok. Olsun. Sen görevi anlamamışsındır. Nedir şimdi, ney yarım saat? Ne var lan yarım saat sonra? Kafayı yersin. Sonra hemen oyunu durdurursun. Pause menu’den tutorial’ları tekrar ararsın. Maillerine bakarsın yani. Neydi lan, neydi, neydi arar durursun falan. Getir götür görevleri vardır, çok sıkılınca yaparsın bunları. Hadi şu kağıdın çıktısını alayım, sonra imzalayıp taratayım, onu da İK’ya mail atayım falan gibi. Az experience verir bu görevler. Ama hardcore oynamaktan sıkıldığında bunları yapabilirsin. Vakit geçirir.

Sosyal kulüpler vardır, klanlar vardır. Akşam ne yapıyoruz ya diye bir dolanırsın ortada. Bakarsın kimseden bir yol olmaz. Yine solo takılırsın. DM atarsın millete, item istersin. Kimse sxxxne takmaz seni. Sonra işleri düşer, parti daveti gönderirler. Tam boss’u beraber kesersiniz, disband atarlar hemen. Müşteriye ya da yöneticiye atılacak maili, size sormadan kendileri yazarlar. Bütün drop’u toplar oxxxpu çocukları.

Aslında iş hayatında buna benzer çok durum var gerçekten. Yani burada boş muhabbet yapıyoruz, dalga geçiyoruz gibi görünebilir ama değil. Gerçekten bu ve buna benzer durumları sıklıkla yaşıyoruz. O yüzden klasik mantıktan vaz geçmeyeceksiniz arkadaşlar. Eğer para yatırıp item alacaksanız, yani başka bir deyişle torpiliniz varsa, sxxxirin gidin ve direk PvP oynayın. Ama benim gibiyseniz, dümdüz devam arkadaşlar. Önce solo takılıp slotlarda gezeceksiniz. Gxxxnüzden ter gelecek experience kazanmak için. Sonra bazı partiler sizi fark edecek. Sağlam bir klanınız olacak. Ondan sonra PvP arenaya çıkacaksınız. Devamı gelir zaten hayırlısıyla.

Twitter ve Instagram’da gereklidetay’ı takip etmeyi unutmayın. İletişime geçmek için e-posta adresimizi kullanabilirsiniz. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın ve düzenli olarak pot basmayı ihmal etmeyin.

Bir Cevap Yazın